İlk okuldan beri kitap okumayi çok seven, gittikçe edebiyata gönül veren, sonra da yazmayı keşfeden, böylece hem içini rahatca döken, hemde bir gün bir gazete ekinde köşe yazma hayali ile yaşayan bendenizin, zamana, duruma, olaylara, iç halime göre döktürdükleri.
23 Aralık 2007
KISA KISA
MANZARA
Karşı evlerin çatılarına martılar konuyor, konuşuyorlar, yiyecek arıyorlar, sonra hepsi birden havalanıyorlar, arada kargalar geliyor, havada birbirlerine rastlıyorlar, ağaçların dallarına konup öyle bekliyorlar, düşünüyorlar, sonra bir ses oluyor jet gibi havalanıp kaçıyorlar. Ağaçlar yapraklarını döktü iyice çıplak kaldı, şimdi arkalarında ne var ne yok meydana çıktı, gece ışıklı daha bir güzel oluyorlar, gündüz sanki hüzünlü, çıplak dallar, kurumuş yapraklar tek tük. İlk geldiğimde yemyeşillerdi, ne kadar çoktu arkası gözükmüyordu, fotograflarını çekemedim, sonra sarardılar, kızardılar, yine çekemedim, şimdi hepsi yerlerde, hatta onlar bile bitti, çöpçüler süpürdü gitti. Bu başlangıç olsun, kış ile başladık, bakalım dört mevsim görecekmiyim burada. Hava kapalıyken pek kasvetli, ama güneş olunca ışıl ışıl seyretmesi güzel.
BAYRAM
9 Aralık 2007
Evim Evim Güzel Evim
26 Kasım 2007
Kasım
19 Ekim 2007
Yeni Ev
Burası daha sessiz, sakin bir yer, hepsi topu 6 daire zaten, balkonum var, kenarına hemen çiçekler dizdim, sardunya, açelya falan. Belki balkonda oturup bir kahve de içerim, hele şu içerilerin yerleşmesi bir bitse. Ne zor birşey taşınmak. Bütün herşey alt üst oldu, kimisi sığmadı, kimisi atıldı, bazıları hala kutuda duruyor. Perdeler bazıları uydu, bazıları uymadı, yani kafam dönüyor hala ne nerede diye bakınmaktan, bazen elli defa aynı yere gidip geliyorum.
İçimin ısınması da ayrı bir hikaye, yani ısınamaması, yani ısınacak da, daha zaman gerekir.
Ya ısınamazsam ne olacak ?.....
Kiralık Ev
Ben bu süreçlerden nasıl geçeceğim ve bir ev bulacağım diye dertlenirken nihayet karara vardım.
30 Ağustos - 8 Eylül
Temmuz, Ağustos, Eylül ev aramakla geçti. Bu arada eylül başında yine bir hafta tatil yaptım, evde koli yapma bunalımlardan kurtulmak üzere, hava değişikliği ve enerji yüklemesi yapmak için. Yine küçükkuyu'ya gittim. Bu sene parasızlıktan ve zamanın kısıtlı olmasından dolayı böyle takılıyoruz. 30 Ağustos tatilini birleştirip eylül ilk haftası oralarda olmak ne güzeldi. Deniz dümdüz, sanki pürüzsüz öyle dingin durgun, güneş acıtmıyor, bunaltmıyor, akşamları hafif serinleme, incirler, üzümler bir yanda. Yürüyüş yaptım, adaçayı içtim, kitap okudum, uyudum, pazara gittim, meyvaların, sebzelerin hepsini almak istedim. Pembe domateslerimden buldum, tadını çıkartarak yedim, çekirdeklerini ayırdım.
İşe dönünce yine aynı tas aynı hamam dedim. Ev arama krizi ikiye katlandı. Artık evi yıkacaklar çıkmam lazım. Karşı komşum ev bulmuş gidiyor, pek mahzun oldum. Üst kattakiler zaten gidiyordu. Ben ne yapacağımmmmmm......
8 Ağustos 2007
Idatur Temmuz 2007
Imeceevi
13 Temmuz 2007
TATİL
Jazz
Ne güzeldi, orta yaşa merdiven dayamışlar da biraz geç de olsa açıldılar, sonuna doğru ayakta danslarla şarkılara eşlik ettiler, bis yapmaya geldiklerinde iki parçayı tekrar yorumlayıp bizi hatıralarla başbaşa bıraktılar.
Böyle ılık bir yaz akşamında açık havada gayet hoş, (hadi magazin diliyle söyliyelim) elit bir topluluk ile bu konseri dinlemek o atmosferde bulunmak pek çok hoş oldu.
9 Temmuz 2007
TV Dünyası
- Lost dizisini seyredip salı akşamları (kaçırdıysam pazar akşamları) sinir küpü içinde kalakalmam ne zaman sona erecek. Niye ben de gelecek bölümleri internetten indirip topunu birden seyredip rahatlayamıyorum.
- Bu dizi ne şekil alacak nerelere gidecek de biz de kafayı yiyeceğiz.
- Yahutta niye geçmiş bölümlerin DVD leri çıktığı gibi gelecek bölümlerin de çıkmıyor. Nasıl daha bizde vizyona girmemiş filmler geliyorsa bunları da getirseler dimi ama ???
- Dizi deyince "Six Feet Under" dizisini seyreden varmıydı, son 2-3 bölüm nasıl da yerlerimize yapışıp seyrettik ve iki gözü iki çeşme olduk. Nathan nasıl öldü yaaa, olacak şeymiydi. Ama bu kadar güzel dialoglar yazılan, bu kadar güzel senaryosu olan ve müziği, çekimi, tipleri, konuları ile 1. sınıf olan bir diziyi yine aynı şahanelikle bitirdiler, gözüm kaldı doyamadım. Keşke yenibaştan bir daha verseler.
- Aynı şekilde yerli dizilerden "Hatırla Sevgili" de de gözüm kaldı Acaba ne olacak ???
- Şimdilerde Okan Bayulgen'in " Bu size lazım" sohbet programlarını seyrediyormusunuz, her akşam geç saatte olmasına rağmen merakla izliyorum. Ne değişik kişileri, seçime katılacak bağımsız adayları çıkarıp konuşturuyor.
- NTV de de yine seçimle ilgili Kürşat Başar ve Çiğdem Anat'ın bir programı var ama gayet ciddi, güzel konuşmanın ortasında Anat'ın azarlar gibi müdahaleleri veya Başar'ın işi sulandirması ortalığı bozuyor. Yoksa bana mı öyle geliyor.
- Seçimle yatar seçimle kalkar olduk, gecenin geç saatlerine kadar bunları takip edeceğim diye helak oluyorum. Bilgilenme adına, bizi temsil edecekleri tanıma adına.....
Vişnezade 2
31 Mayıs 2007
Vişnezade 1
28 Mayıs 2007
Domatesler
Sinema, Spor, Politika, v.s.
En iyi senaryo ödülünü kazanan Fatih Akın nasıldı, valla iftahar ediyorum o çocukla, ne güzel şeyler yapıyor ve memleketini hiç unutmuyor, aynen Ferzan Özpetek gibi. Nurgül Yeşilçay da ne alımlı ne güzeldi, aferim onlara pek yakıştılar oralara. Ahh bir sinema ile ilgili bir işe sap olamadım ya nasıl yanarım....
Politika,
Yıllardır niye diye sorar dururdum, dört gözle beklerdim, enn karizma, enn bilgili, en boylu poslu, geleceğin Başbakanı bile olabilir dediğim İlhan Kesici, niye seçimlere girmez, niye milletvekili olmaz da bilgisini, birikimini aktarsın, bu meclisde işe yarasın diye. Neyse giriyor işte, hem de CHP den, inşallah Baykal onu yemez ve yedirmez, bence az kalmış kıymetli adamlardan birisi o.
Spor,
Fenerbahçem nasıldı ama, böyle 100. yıla, böyle şampiyonluk, böyle kutlama, ancak Fener’e yakışır işte. O stadda olmayı nasıl isterdim, o ışık, havai fişek, ses, balon gösterisi ne muhteşemdi dimi. Aslanım Fenerbahçem sen çok yaşa.
Sağlık,
Sıcak hava başağrısı yapıyormuş, işte ben hep söylüyorum da ters ters bakıp, senin de başın zaten hep ağırır diyorlardı. Şimdi gazete yazdı, sıcaklık damarları genişletip baş ağrısına sebep oluyormuş, valla bana çok oluyor, onun için biraz açık havada gezeyim, sıcakdan off diyeyim, eve başağrısı ile dönüp hemen yatmak istiyorum, aynen cmt günü olduğu üzere.
29 Nisan 2007
ÇAĞLAYAN
Canım sıkılıyor 28.04.2007
Böyle traji-komik bir seçim yapmaya çalışma çabalarını da yüzlerine gözlerine bulaştırdılar esef ediyorum. Hiçbir uyarıdan uyanmadıkları gibi, onca yürüyüş, onca konuşmalardan da ders çıkarmayıp burunlarinin doğrusuna gidiyorlar, canim sıkılıyor. Derken dün gece gelen muhtıra, arkasindan Çiçek'in veciz cevapları, yorumlamalari, pes yani dedim.
Üç yaşımdan beri her on yilda bir darbe görmüs bir vatandas olarak, 12 Eylülden 1980 den sonra artik iyice tüylerim diken diken olur. Nitekim'in bir yerleri sızlıyormu diye düşünürüm ama hic orali bile değil pişkin, hala da laf etmeye yetkili buluyor kendini. Hoş ona mikrofon uzatıp yorum soranlarda kabahat ama neyse. Bu kadar darbenin memleketi nerelere götürdüğünü ve bugün nerede olduğumuzu görünce daha çok canım sıkılıyor
Ama bu sefer sanki Büyükkanıt birşey yapsın diye duaci olacağız neredeyse gibime geliyor.
Tek tesellim 14 Nisanda Ankarada yaşananlari gördük duyduk, şimdi de yarin 29 Nisanda Istanbulda benim gibi düşünenler var, beraber olacağız diye seviniyorum.
Yoksa geleceğe ait ümidim gittikce azaliyor, kırılıyor, gittikçe daha cok endişeleniyorum ve azınlıkta kalıyoruz diye üzülüyorum.
Bazı TV ve gazetelerin bu kadar abes bir şekilde iki yüzlülüğü, bu kadar tek ses borazanliği yapmalari, abuk sabuk programlarla insanlari oyalamalari, hatta dalga gecmeleri, bazi köşe yazarlarinin veya TV programcilarinin insanlara bambaşka şeyler anlatmalari ne komik hem de ne üzücü.
Muhalefet(demeye bin şahit ister)partilerinin yüz karası dansözlükleri, hepsini toplayip bir araya getirsen yine bir halta yaramıyacaklarını görünce hepten ümidimi yitiriyorum, canım sıkılıyor.Hergün gazeteleri okusan bir dert okumasan bir dert, TV de açık oturumlari takip etmekden gözlerim kanlandı artık.
Baharda Uzunya 22.04.2007
9 Nisan 2007
Apartman
Ben çok sevmiştim bu dairemi, tam bana göre, 2+1, salon parke, odalar tahta döşemeli, hepsi sistre yapılıp cilananınca ne gıcır olmuştu. Çok güneş almıyordu biraz şikayetçiydim ama olsun ben idare ediyordum. Arka odanın balkonunda pazar sabahları kahvaltı + gazete keyfi yapıyor, yazın güneşleniyordum bile. Her yere yakın, emniyetli, bana benzer komşular etrafımda, gak desem bakkal, guk desem tamirci, hop desek sinemalar, hadi desek bütün dükkanlar benim çevremde.
Şimdi bize çıkın, bu evi yıkacağız diyorlar. Çok eskidi, yerine yenisini, daha yükseğini, daha modern olanını, daha pahalısını, daha çok dairelisini, daha güzelini ama daha ruhsuzunu yapacağız diyorlar (bkz. Keten İnşaat-Selahattin Keten) .
Burası belki 100 senelik bir bina, yüksek tavanlar, banyo ve mutfakda mozaik taşlar, pencereler değişik, iç kapılar camlı, ince uzun, bayağı kallavi bir bina. Buranın dokusuna uygun, eski oturaklı bir hali vardı, çok şık değildi ama birkaç dokunuşla yenilenebilir, şık bir bina olurdu. İçeride zaten bir sürü yenileştirmeler yapıyorduk hepimiz.
İnsan ne fena oluyor, sanki çocuğundan ayrılacak veya memleketinden sürüyorlar seni, nasıl ayrılacağım ben şimdi evimden, komşularımdan, mahallemden, alıştıklarımdan, her ne kadar şikayet etsem de güneş görmeyen evimde çiçek yetiştireceğim diye paralanmaktan nasıl vazgeçeceğim. Balkonda domates bile yetiştirdim (bkz. wwww.pembedomates.blogspot.com).
Bir yanımda ilkokul, her sabah kuş cıvıltısı gibi çocukların çığlıkları, ilk günler yerimden fırlatıyordu beni, birbirlerini boğazlıyorlar sanıyordum, sonra zor alıştım, bir tarafda hastane devamlı ambulans sesleri, yüreğin ağızına geliyor habire, ona da alıştım. Bu yılbaşında hırsız bile girdi salonun balkonuna tırmanıp pencereyi açmış imansız, sadece cep telefonum gitti, fırsatı kalmamış başka birşey almaya, allah acıdı yine bana. Zaten ondan sonra iyice sıtkım sıyrılmıştı bu evden ama işte böyle ciddiye binince işler bir fena oluyorsun yine de. Çünkü her metrekaresine çok emek verdim, çok sevdim, uğraştım, benimsedim, güzel yaşadım, rahat ettim, huzurla oturmuştum. Çok şey paylaştık biz evimle çoook şey, bir de kapının önünde arabaya park yeri buldummu değmeyin keyfimize.
Şimdi hadi çıkın diyorlar, sizi mağdur ! etmeyeceğiz diyorlar ?? Hazirana kadar toz olursanız biz de bu binayı toz edeceğiz diyorlar, kış gelmeden hemen yapalım, en üst katı çatı dubleks yapıp 750.000 $ a satalım diye ilan bile verdik diyorlar. Ne yapacağım ben şimdi....
Ne olur bana yine buralarda ev bulalım, iş yerime yürüyerek gidip geliyordum, zaman kaybı ve araba masrafım olmuyordu. Birkaç tane yer gezdim, kiralar uçmuş, ev sahipleri kafayı yemiş veya hiç matematik okumamışlar. Emlakcılar daha da üşütük. Ne olacak benim halim. Bir gün ağlıyorum, bir gün tamam bulucaz dertlenme diyorum, bir gün panik içindeyim, diğer bir gün bunlar da geçeeerrr diyorum. Şu kafa sağlığım yerindeyken inşallah bir kapıya kulp olurum. Niye bana sayısal lotto tam bu hafta, hemen bu cumartesi çıkmıyor sanki, Keten İnşaat'tan 3 daire birden alırım evi olmayan arkadaşlarımı da alır komşu komşu otururuz dimi?
Tam bu hafta ama, bu cumartesi illa, nolurrr.
26 Mart 2007
Filmler
Onun yerine Türk filmlerine sinemaya gidiyorum, bazı kaçırdıklarımı da yine DVD den izleyeceğim. Ama son gittiğim " Mavi Gözlü Dev" ve " Mutluluk" için birşeyler söylemek istedim.
Mavi Gözlü Dev filminde oynayan Yetkin Dikinciler' i zaten evvelden beri çok beğenirdim, ( "Babam ve Oğlum" daki performansı nasıl unutulur) burada da hem oyunculuğu, hem sesi, hem de Nazım Hikmet'e benzerliği çok iyiydi. N.Hikmet'in hayatından sadece bir kesit olan bir filmde bile ona yapılan haksızlığın hala devam ediyor olmasına nasıl içiniz burkuluyor, film bitince onun sözleri, şiirleri aklınıza tekrar takılıyor, ne zaman bu ayıbı temizleyeceğiz diyorsunuz. Az ve öz gayet güzel bir film olmuş, keşke onun hakkında birkaç film, belgeseller falan daha çekilse.
"Mutluluk" zaten Zülfü Livaneli'nin kitabı olarak çok güzelmiş, henüz okuyamadım, ama film o kadar naif, o kadar duygu yüklü, o kadar az kelime ile çok şey anlatan bir film ki. Oyunculuğa gelirsek zaten orada kalakalıyorsunuz (kal geliyor yani) Özgü Namal (axess'in afacan kızı) nasıl güzel oynuyor, sanki film değil de kendisi, gerçekmiş gibi. Amerikalarda bu işin ilmini okumuş yeni erkek oyuncumuz Murat Han da çok iyi, rolün duygusunu, o içinden çıkılmaz hali çok güzel dışa yansıtıyor, yılların Talat Bulut'u da bu film için mi saçlarını bembeyaz yaptı, yoksa yaşlandı da tabi hali mi bu oldu bilemedim ama o role çok oturmuştu, o da o rolün dışa verdiği etki ve duygu bakımından çok başarılıydı. Görüntüler harika, Marmaris koylarındaki manzaralar tablo gibi, konu zaten memleketin yarası, ama bakış açıları bakımından çok klişe olmadan, beylik laflar etmeden böyle usul usul içinizi oyuyor, bitince off yaa, neydi bu diyorsunuz, tavsiye ederim gidin görün bunları. Şimdi sırada "Adem'in Trenleri" var, Nurgül Yeşilçay'ı izlemek lazım.
Hafta Sonu
18 Mart 2007
Nerede Kalmıştık
Yeniden çalışmaya başladım, işe gidip geliyor olmak iyi geliyormuş bana meğerse. Insanı daha dinamik, canlı yapıyor. Eski işimden sonra hem moralim bozuktu, hem çok yorgunmuşum, hem de artık çalışmak istemiyorum moodundaydım. Yeter artık diyordum, evde oturdum, dinlendim, tembellik yaptım, sağa sola gezdim, uyudum, evdeki bilumum eskileri temizledim, belki daha yapılacak çok şeylerim vardı (kursağımda kaldı) ama kendimi çalışmaya hazır hissetmişim ve gelen teklif beni çok yormayacak nitelikte, çok şükür evime yakın bir yerde olduğu için hadi dedim başlayım tekrar. Bir yandan da geçim meselesi, ne kadar ekonomi yaparsan yap, para lazım. Şehrin göbeğinde, hem de enN ! semtinde otururken öyle emekli olmak olmuyormuş. Çalışmayı bırakacaksan bu diyardan gideceksin, başka türlü bir hayat tarzı benimseyeceksin.
Bir arkadaşım gönüllü olarak çalışma hayatından çekildi, öyle emekli olacak yaşta da değil zaten, çocuğumla olmak istiyorum dedi, ne iyi etti, şimdi Ada senin Moda benim geziyor, içinden gelenleri yapıyor, havanın, suyun, toprağın, çiçek böceğin tadını çıkartıyor. Tabi kocası var, feci çalışıyor, ehh işte bir denge meselesi bu. Ben yine çalışan kadın, yılların yıpratamadığı....
13 Şubat 2007
EV ALMAK
Bu sıralar kafayı ev almaya taktım. Bu kadar senedir çalışıyorum, hala kirada oturuyorum, artık yeni bir işe girip çok paralar kazanma şansım da epey azalmaya yüz tuttuğundan, kiradan kurtulup, daha mütevazi bir hayat yaşamayı (eğer hala Istanbulda oturacaksam) emekli maaşı ile veya eskiye nazaran daha az bir maaş ile geçinmeyi öğrenmeliyim. Ama hiç olmazsa kira vermeyim, kendi evimde oturayım.
Yaa bu insanların hiç insafı kalmamış, ya matematik okumamışlar, yahutta havadan para yağıyor birilerine. Ne evlere ne rakkamlar istiyorlar inanılmaz. İnşaat piyasası durgunlaştı diyorlar, bu hali durgunsa, azgın hali ne olacak acaba. Ama şimdi piyasada inanılmaz bir inşaat şekli bolluğu ve bina çeşidi var.
En son gözdem ise www.narcity.com da göreceğiniz evler. Maltepe-Başıbüyük sırtlarında ne güzel binalar, nefis manzaraya karşı, iç planı, bahçesi, konumu, yeri, etrafı, havası ne kadar güzel. Şurada kısmetse 5 sene daha çalışıp, şehir çocuğu olarak şehrin göbeğinde, kargaşa, kalabalığın ortasında oturmaya devam etsem, sonra oraya taşınıp ömrümün sonuna kadar bir yerlere gitmeden orada oturup yaşasam gıgım çıkmaz.
Ben böyle Ataşehir veya Ataköy evleri gibi uzun uzun bloklardan meydana gelmiş siteleri sevmiyorum. Etrafı çevrilmiş bloklar, aralarında dar sokaklar, binalar birbirine bakıyor, ortalarına süs havuzu gibi veya yüzme havuzu olarak illa bir havuz kondurulmuş evler (sanki hepimiz havuzlu evlerde doğduk, bir yüzme merakıdır gidiyor, memleket de yüzücü rekorlarından geçilmiyor !) .
Ben böyle en fazla 6-8 katlı apartmanlar olsun, birbirlerini kapatmasın, etrafı da çevrili dünyadan kopmuş gibi durmasın, içinde yaşayanların da dışarıyı görecekleri, daha sıcak bir çevrede, ağaç, bitki bahçe ile çevrili duran binalardan oluşmuş yerleri seviyorum. İşte bu Narcity evlerini onun için çok beğendim, yine de orada da yukarıda saydığım şeylerin hepsi yok değil ama ne bileyim sanki daha bir hoşluk içinde duruyor. Tabi kendi yerine gidip görünce, örnek diye dekore ettikleri 2 daireyi de gezince tam anlamıyla vuruldum.
GÖZLÜK
Amaannn insana seneler ilerledikçe neler oluyor yaaa, daha neler olacak bakalım, buna da şükür.
27 Ocak 2007
Doğum Günü
24 Ocak benim yaş günümdü, benim için hoş heyecanlı bir gün ama, geçmiş tarihimize bakarsak pek de sevinçli bir gün değil. 1980 yıllarının 24 ocak kararları, 1994 de Uğur Mumcu vefatı, 2001 Gaffar Okan vefatı ve 2007 İsmail Cem vefatı yine bugüne denk geldi. Benim için pek üzücü oluyor aynı zamanda. Gittikçe enteresan bir gün oluyor bu tarih.