30 Haziran 2006

Kaş' a gidiyorum



Bugün cuma, ben inşallah bir aksilik olmaz ise bu akşam otobüse atlayıp Kaş'a gidiyorum.
Kaç senedir ?? kimbilir oraya gitmedim..
Acaba nasıl, beni bekliyormu, özlemiş mi, ben onu özlemiş miyim ??
Pırıl pırıl sulara kendimi atıp, parmaklarım buruşuncaya kadar suda kalacağım veya paletlerimi takıp deli gibi yüzeceğim, kitaplarımı alıp bir ağaç altında okurken içim geçecek kestireceğim, çok az yiyip dönüşte kilo vermiş olacağım, yüzüm ve vücudum bronz, ruhum bembeyaz, gözlerim ışıl ışıl olacak.
İnşallah, aminnnnnnn......

28 Haziran 2006

Saraydan Kız Kaçırma



Geçenlerde Topkapı Saray bahçesinde sahneye koyulan Mozart'ın operasını seyretmeye gittik. Her yıl Istanbul Festivali programında yer alır, orijinal ortamda oynanıyor denir ben bir türlü gidemezdim, merakdan da ölürdüm. İşte gittim gördüm, boyum uzadı... Ortam çok güzel, hava nefis limonata gibi, sarayın Erderun kapısı önünde, ağaçların altında platformlar yapılmış, sandalyeler sıralanmış kademeli olarak oturuyorsun, böyle programlara meraklı güzel insanlar geliyor, gayet şık, kaliteli bir ortam (zaten oldum olası festival zamanı ortaya çıkan insanlar diğer zamanlar nerelerdeler diye merak ederim, çünkü insanın içi açılıyor, düzgün insanları bir arada görünce, görüntü kirliliği !! var heryerde bildiğiniz gibi ??) . Neyse orkestra yerini aldı, her sezon konserlerini izlediğim borusan orkestrasını genç bir şef idare ediyordu pek başarılı bulamadım, sönük kaldılar, Opera başladı, bir roldeki oyuncu Türk gerisi yabancı sanatçılar, bir de koro kızlar + erkekler ve mehter takımı yerli. Kıyafetler harika, ışıklar nefis, Mozart'ın müziği güzel ama sesler hiçbir his veremediler bana, ne kadın sesleri ne de erkek seslerini etkileyici bulamadım. Şöyle ruhumu doyurmadı, çok vasat sesler, çok vasat sanatçılar, (belki de eser de vasat çok gözümde büyütmüşüm) gayet vasat bir 3 perde seyrettik dinledik. Perde araları 20 şer dakika insanın canı sıkılıyor, zaten 21.30 da başladı, bittiğinde 01.00 di yani.

Temsilden önce Sultanahmet köftecisine gitmiştik, ama bence köftelerde de is yoktu, çok fabrikasyon olmus pişmemiş geldi köfteler falan, kırk yılda bir köfte istemişti canım buna da doyamadım. Sadece japon turistler gibi yollarda habire resim çektim, etrafi seyretmek, ışıklandırılmış Sultanahmet meydanı çok hosuma gitti, ne zamandir o taraflara gitmemişim, birden kendimi eski Istanbul'u gezen turist zannettim, camilerden ezan sesleri, tarihi binalar, Ayasofya çok güzeldi.

Yine içinde otururken bu şehri layıkı ile yaşayamadığımızı, güzelliklerini göremediğimizi anladım, güzel Istanbul gez gez bitmez hiç.....


Castiglioncello


Geçtiğimiz hafta sonu tam piyangodan çıkan tatil misali (sevgili eski arkadaş jesti diyelim) 3 günlük bir gezi için, cuma akşamı kendimi Milano'ya giden uçakta buldum. Oradan Pisa'ya geçtim ve arkadaşlarla buluştuk. Sonra ver elini Viareggio denilen sahil kasabasında, hava mis, herkes sokakta, gecenin bir saati olmasina rağmen pizzacılar açık, hemen bir pizza yuttum, domates, peynir ve espresso kokuları iyi geldi, sonra nefis bir başka sahil kasabası Castiglioncello (Livorno şehrinin biraz aşağısı) denilen yere gittik, gecenin bir yarısı olduğu için yıkıldık tabi. Ertesi sabah bilumum kuş sesleri eşliğinde gözümü açtığımda nefis bir manzara beni bekliyodu. Otel eski bir villadan dönüştürme butik tarzında, etrafı harika bir bahçe ile çevrili, çiçekler, ağaçlar, kuşlar, sincaplar, kertenkeleler cirit atıyor. Önünde nefis bir teras var, sonra havuza iniliyor, sonra bayır aşağı ufak bir korudan geçip deniz kenarına iniyorsun. Galiba eskiden kalma volkanik bir bölge üzerindeymişiz, kayalık plaj önümüzde uzanıyordu. Denizin içi de kayalık, kanyonlar arasından geçiyorsun ama nasıl duru temiz bir su, pırıl pırıl, Genova körfezine bakıyoruz. Çook evvelden Etrüsklerin yaşadığı bölgeymiş, etrafda çok güzel bahçe içinde villalar var, villaların bahçeleri de inanılmaz güzel, çiçek, böcek, ağaç, bitki dolu. Hangisine bakacağıma şaşırdım. Burası Floransalı, Pisalı Livornalı hali vakti yerinde olanların sayfiye evlerinin bulunduğu veya yaz tatiline geldikleri bir yer. Akşamüstü Piazza del Torre (Torre meydanına) çıkınca etrafdaki güzellikleri ve güzel insanları !! daha iyi görüyorsun, herkes bir şık, bronz tenli, havalı, arabalar, motosikletler, yayalar, cafeler, restoranlar, dondurmacılar, butikler, velhasılı kelam ortalık kaynıyordu. Çok güzel bahçeler, parklar, doğal gezinti yerleri var. Allahım orada çiçek adeta olması gereken hava su gibi bir şey, her yer, her köşe, her çıkıntı, her girinti, her bank yanı, ev balkonu, kapı önü, duvar üstü, pencere kenarı her yer ama her yer çiçeklendirilmiş, niye biz de yapmıyoruz sanki, bayıldım yaa. O yollardaki yasemin kokuları inanılmaz bir şeydi.
Yemekler malum Toscana bölgesindeyiz yöresel tadlar var, ama arkadaşlar denizci olduğu için deniz ürünleri ağırlıklı yedik, pastalar, balık çorbası, dondurmalar, tatlılar, peynirler ne siz sorun ne ben söyleyim. Sadece öğlenleri meyva yiyerek kendimi dengeledim zannediyorum ?? Deniz, temiz hava, çiçek böcek, italyanlar, yemekler ve ben. Yine damarlarımda italyan kanı dolaştığına, buradan birşeylerin kanımı çektiğine, 1,5 sene ara vermeye zor dayandığıma, senede en az bir kere bu topraklara ayak basmamın şart olduğuna tekrar karar verdim. Dönüş yolunda Pisa'ya uğrayıp kulenin fotolarını çekmek vardı ama yolda feci bir kazaya rastlayıp bir saat otobanda bekleyince uçağı kaçırmamak için vazgeçtim, sonra uçaktan havalanınca tepeden gördüm Pisa kulesini. Marinada yatan tekneleri anlatmam için ayrıca bir gün lazim. Sadece kaptan arkadaşımın şu anda çalıştığı teknenin resmini koyayım da bayılalım....
Cumartesi, pazar, pazartesi, üç günlük bir şey işte..... darısı başınıza.......