7 Eylül 2006

KUMRU TORUN




Daha önce bahsettiğim penceremin önünde kuluçkaya yatan kumrudan bir tane torun geldi, aslinda 2 yumurta vardı, döne döne onların üzerine yatıyordu ama ne oldu da bir tane çıktı, diğerine ne oldu hiç bilemedim, eğer diğerini kaptılarsa veya hastalandi öldü ise pek üzülürüm.
Bu da ne çirkin şey dimi, inşallah büyüdükçe yüzüne bakılır olur. Çok enteresan birşey bunları pencerenin önünde yaşamak. Allah analı, babalı büyütsün. (bu kuşlar için denmezdi dimi ??)......

4 Eylül 2006

Küçükkuyu



Homeros'un Ilyada destanında Zeus derki ; Egenin mavisi ile, Ida'nın yeşili arasında öyle bir yer vardır ki, orada keskin kekik kokuları içinde lezzetli zeytin çeşitleri ile yaptığım kahvaltının tadını hiçbir yerde bulamadım. İşte orası Gargara ' dır.
Hep yazarım, burayı yazarım, herkes bıktı ben bıkmadım. Burası ufak bir sahil köyü idi şimdi kasabası olmaya doğru gidiyor. Çanakkale'den aşağıya doğru bırakıyorsunuz kendinizi, önce Ezine, sonra Ayvacık geliyor, sonra Assos'a dönme Edremit'e gider gibi yaparken küçükkuyuya geliyorsun. O dağlardan kıvrıla kıvrıla inerken bir manzara çıkar önüne, yemyeşil çamların, zeytin ağaçlarının üzerinden uçar sahile konarsın sanki, ufak bir limanı, sahili, denizi, ne güzel görünür tepeden.
Burada yılların yıpratamadığı bir küçük motel vardır, ben hep ona giderim, belki 20 senedir aynı yere. Idatur Motel, bahçe içinde 2 katlı evler, bahçe ağaç, çiçek böcek dolu, hemen önünde kumsal ve lacivert, bazen mavi, bazen yeşil deniz, öööleee uzanır gider taaa Midilli'ye kadar.

30 Ağustosun arkasındaki 2 günü de alınca 5 gün tatil oldu, attım kendimi oraya, ilk gün şiir gibi bir deniz, pırıl pırıl güneş, allahım ben neredeyim burası neresi ben kimim oldum. Kitabım, meyvalarım, deniz, güneş ve ben.
Yüzüyorum, yanıyorum, uyuyorum, okuyorum, yiyorum, yüzüyorum, böyle gidiyoruz, ama ertesi gün deniz bulandı, hava bulutlandı, hadi geçer açar dedik hafifledi bitti. Ama ertesi gün bir rüzgar bir kıyamet, deniz altüst, hava bulutlu, ha açtı, ha açacak, kenarda ya sabır yatıyorum, kitaba verdim kendimi, denizden pek hayır yok. Datça ve Bodrumdaki arkadaşlarla konuşuyorum oralarda da pek parlak değil. Meğer Istanbul nasıl soğumuş, yağmurlar inmiş, sanki kiş geldi olmuş. Haaa dedik bunların buraya yansıması böyle işte. Neyse az gün kalacağız yaa dert yaptık işte. Son iki gün açıldı düzeldi, yine şiir gibi oldu deniz, nasılda sıcak, yüz yüz doyamıyorsun.
Bodrumdaki arkadaşlar da geldiler, beraber takıldık, limanda sardalya balıklarımızı yedik (bu sene ilk ve son yedim) yürüyüş yaptık, pazar günü de evlerimize döndük. Böylece seneye kadar deniz mevsimini kapatmış olduk sanırım.

Aslinda esas şimdi herkes ortalıktan çekilince, çoluk çocuk evlerine dönmüş, deniz ve plajlar ayların yorgunluğunu üzerlerinden atmak için öyle sakin, öyle sıcak, öyle dingin olmuşken, oralarda olmak vardı, en tatlı incirleri, üzümleri yemek, enn ısınmış denizlerde yüzmek ve güneşin okşar gibi ısıttığı sahillerde yayılmak vardı. Bence Eylül çok güzel bir ay, hem bunaltmayan ama ısıtan bir güneş, hem nefis durulmuş ılık bir deniz, hem de iyice olgunlaşmış şeftaliler, üzümler, incirler, yeme de yanında yat.....