1 Şubat 2012

Kar Yağıyor

Burada son üç gündür ne kadar çok kar yağıyor bilemezsiniz. Her yer karlar altında, her yer bembeyaz tamam biliyorum ama sanki buraya kilolarca karlar tepeden kovalarla dökülüyor. Pamuk pamuk, uçuş uçuş, döne dolaşa, tipi halinde, bazen çok hızlı göz gözü görmez, bazen yavaş yavaş seyre doyum olmaz şeklinde. Pazar akşamı başladı hala devam ediyor, arada duruyor, güneş açıyor falan ama sonra yine devam. Yollar, kaldırımlar, bahçeler, damlar çok güzel oldu. Allahtan okullar tatil çoluk çocuk telef olmuyorlar, ama arabalar pek zorlanıyor, çoğu kar lastikli veya zincir takanlar, takmayanlar çok temkinli gidip geliyorlar. Trafik yoğunlaşırsa ana cadde açılıyor, yumuşak kar yüzünden temizleniyor, şırıl şırıl yanlara birikiyor. Ama biraz trafik hafiflesin veya tipi çoğalsın yol yine bembeyaz örtülüyor. Sokak lambasından akan karlar dondu, sarkıt dikit haline geldi. Ama gündüz ormanda çok güzel manzaralar oluşuyor, yürümek çok hoş, dizine kadar kara gömülüyorsun. Araba park yerinde kayboldu sanki, yarın onu biraz temizlemeliyim, yüzü gözü açılsın. Bazen de nasıl şiddetli rüzgar eşliğinde yağıyor, evde ısınmak mümkün değil. Gece gündüz haldır haldır yanıyor doğal gaz. Bu ay iflas edeceğiz milletçe. Hani ısınsak tamam soğuktu yaktık ısındık diyeceğim ama ne mümkün. Hafta sonu biraz daha ısınacak ve kar duracakmış. Hadi inşallah, eve tıkılıp kaldık, sıkıldım imdaaattt.  

Tren

Tren ile seyahat etmek başka türlü bir şey. Çok zevkli, rahat, serbest, özgür bir yolculuk. Vagonun içinde ve vagonlar arasında dolaşabiliyorsun. Koltuklar rahat, yemekli vagon var, pencereler kocaman etrafı çok rahat seyrediyorsun. Sıcak gelirse iki vagon arasında sallanırsın, yoksa yerine oturur kitap, gazete okur, kulağında müzik dinlersin, lap top varsa ne istersen yaparsın. Kaza riski çok az, sıcak, soğuk, kar, yağmur seni pek etkilemiyor. Yola bakıp onu solladık, bu bizi geçti, aman çok hızlı gidiyor, şoför uyudu mu, yolda kaydı mı gibi şeyler düşünmüyorsunuz. Karayolundaki risklerin çok daha azı var burada diye düşünüyorum. Çocukluğumdan beri tatillerde Ankara Istanbul arasında trenle gidip geldiğimiz için de çoook eskilerden kalma yataklı vagon, kuşetli, pulman koltuklu gibi değişen tren kavramları oldu hayatımda. O günlerden bugüne çok da güzel şeyler oldu, gelişti, yenilendi, ilerledi. Amaaaa şimdi de bunu kaldırıyorlar, artık Ankara'ya, Eskişehir'e trenle gidemiyeceğiz. Hızlı tren yapacağız diye hem daha pahalı hem de hızlı olacağından hiç de konforlu olmayacağını düşündüğüm trenlerin gideceği yolu yapmak üzere bu trenleri seferden kaldırıyorlar.Bunu protesto etmek için de TCDD çalışanları, yakınları, sendika temsilcileri son defa trenle Eskişehir'e gittik. Garda ellerimizde pankartlar, düdükler, çıngıraklar hep beraber sloganlar attık, protesto ettik, bildiriler okundu, halka anlatmaya çalıştık ama katılım öyle az ki, insanlar sadece şaşkın şaşkın baktılar, sivil polisler aramızda dolaşıp bizleri tespit etti. Sonra hep beraber arabalara binip TCDD kurucusu Behiç Erkin'in (tr.wikipedia.org/wiki/Behiç_Erkin) mezarını ziyarete gittik. Eskişehir'de Enveriye banliyö durağı yakınlarında anıt mezarı var. Özellikle mezarının orada olmasını vasiyet etmiş. Ankara-Istanbul-Eskişehir üçgeninde, tren yollarının kesişme noktasında, her tren geçerken düdük çalsın selamlasın demiş. Mezarı başında Onun vasiyetine sadık kalamadıklarını ve kurduğu bu kurumun nasıl perişan edildiğini anlatan güzel bir mektup okudu arkadaşlar. Bu kurumun içinden olmamama rağmen onların sahiplenişini, üzüntülerini, gerçekten çok emek vererek çalıştıklarını ve şimdi çok dertlendiklerini görüp meseleyi daha iyi anladım. Hele hele Haydarpaşa Garını otele veya alışveriş merkezine çevirmeleri söz konusu olunca daha da içi gidiyor insanın. Mart ayından itibaren de benim kullandığım banliyö treni de kalkacak. Her sefer araba ile gidemiyoruz benzin malum, ne yapacağım o zaman ben. Üç kuruşluk konforumuz, ekonomik seyahat hakkımız, rahatımız, emniyetimiz, vaktimizi ayarlamamız derken bütün imkanımız yok ediliyor. Bu şimdi halka hizmet mi, eziyet mi, başına gelen anlar, gerisi sadece seyirci kalır.YAZIK, ÇOK YAZIK.  

31 Ocak 2012

Eskişehir

Eskişehir'e gittik, bir vagon dolusu insan, çoğu Haydarpaşa'da TCDD da çalışanlar, onların arkadaşları, akrabaları, tanıdıkları, çolukları çocukları. Başkent Ekspresi ile, son defa trenle Eskişehir'e gittik. Sabahın köründe yollara düştük, Haydarpaşa'da buluştuk, gazetelerimizi aldık, vagondaki yerlerimize oturduk. Yollarda çalışma varmış, dört saat sonra vardık. Burada hava karlı ve soğuk ya, orada daha fenasını bulacağız diye düşünüyorduk. Sarınıp sarmalanmıştık. Sohbet ederek, yemekli vagonda çaylarımızı içip sigara böreklerimizi yiyerek, etrafa bakarak, ayy kar var, hava açtı, ayy kapattı diyerek Eskişehir'e geldik. Trenlerle ilgili düşüncelerimi daha sonra yazacağım. Şimdi şehir gezimizi anlatacağım.Önce yemeğe gittik, buranın köftesi ve çiğ böreği meşhurmuş. Böreği biliyordum ama köfteyi bilmezdim. Çok acıkmışız hepsini silip süpürdük ama başka yerde gerçek, sıcak, yeni pişmiş çiğ börek yemek isterdim. Neyse sonra düştük yollara, hava soğuk, yerde kar var ama yumuşak, arada güneş açıyor, buz yok, kaymıyoruz, donmuyoruz. "Devrim Arabası" nın sergilendiği DDY nın lokomotif fabrikasını gezmeye gittik. Fotografdaki gibi camekan içinde ilk Türk yapımı araba sergileniyordu. Karakurt denilen ilk lokomotifi de görelim dedik ama cumartesi olduğu için müdür izin vermedi, içeri giremedik. Şehri bilen arkadaşlarımız bize rehberlik yapıyor, Porsuk nehri boyunca yürüdük, iki yanında ne güzel yollar, parklar, bahçeler, kafeler, heykeller, üzerinde hepsi farklı renk ve biçimde köprüler var. Nehir yer yer buz tutmuştu, gondollar parka çekilmiş duruyorlardı. Sonra Odunpazarı semtine yürüdük, iki veya üç katlı evleri restore etmişler, bazıları konuk evi bazıları galeri, sanat atölyesi, otel gibi değerlendiriliyor. Herbiri cart denilebilecek keskin renklere boyanmış ve hafif yokuş üzerinde yer alıyorlar, sağlı sollu yürüyüp onların arasından geçiyorsun, yollar parke taşı döşeli güzel bir ortam, meydanları, sokak lambaları ile hoş biryer. Gece ışıklandırması daha da güzel.Orada haşhaşlı çörek yapan bir fırına daldık, Eskişehir'in simge yiyeceklerinden. Sonra Odunpazarı Belediyesi El Sanatları Çarşısına girdik, başta lületaşından yapılma binbir çeşit hediyelik eşyalara baktık. O kadar hoş bir yer ki, avlu içinde etrafı dükkanlarla çevrili bir alan. Sonra Kurşunlu Külliyesini gezdik, içinde nikah salonu, cam atölyesi, halıcı, sergi salonu, hediyelik eşya dükkanları olan yapısı nefis, bahçesi harika bir yer. Artık akşam oluyor hava daha da serinliyordu, gün boyunca epey yürüdüğümüz için ve soğuktan ayaklarımız kopmak üzereyken acele gar yakınlarına döndük bir kahvede oturup salep içtik. Sonra trenimize bindik ve yarım saat rötar ile yola koyulduk ve gece yarısını geçerken Istanbul'a vardık. Az ama öz bir seyehat oldu, güzel bir şehir, rahatça yürüyüp gezilebilecek bir şehir, hele baharda veya yazın ilk aylarında harika olur bence. Yine gitmeli, gondollarla veya motorla porsuk üzerinde gezmeli, börek yemeli.