3 Eylül 2012

Balkondaki misafirler ve Mehtap

Hemen hemen bir ay kadar oluyor, evin içinde koyacak yer bulamadığım için balkonda duran büyükçe bir kolinin içine koyduğum tamir çantasından bir şey almam icap etti. Üzerindeki örtüyü kaldırıp alet çantasını açana kadar bir sürü arı sardı ortalığı, nereden geldi bunlar savulun diyene kadar bir tanesi dizimden soktu bile. Ulan şimdi sırası mı, işim var, seninle mi uğraşacağım, bu ne arısı, benim alerjim var mıydı, bal arısı mı, eşşek arısı mı, kolonya, buz basalım şişmesin gibi işlemlerden ve hallerden sonra kendime gelip şu kutuya bir daha baksam dedim. Aynen fotoda gördüğünüz gibi arılar kolinin iç duvarına iki adet petek yapmışlar. Bir tane petek boş duruyor, diğerinin üzerinde her zaman 5-6 arı var, ben olan bitenden habersiz örtüyü açınca petekleri bozacağım zannettiler herhalde, can havliyle ortalığa yayılıp beni de bir güzel soktular, vay sen misin bizim keyfimize dokunan. Ben nebileyim oraya ne zaman geldiniz, ne yapıyorsunuz. Acaba bunlar bal mı yapıyorlar, hazır petek yapılmış bal damlayacak herhalde dedim ama alakası yok, bunlar bal arısı değilmiş, hatta dizimden soktuğu için kurtulmuşum, boynumdan veya damara yakın bir yerden sokarlarsa öbür tarafa gidebilirmişim, alerji olup olmamak şart değilmiş. Şimdi halen yerlerinde duruyorlar, bir arkadaşın görüşüne göre üzerlerine sheltox sıkılacak ve oradan atılacaklarmış. Bekliyorum hangi babayiğit üzerlerine sheltox sıkacak diye. Ben katiyen sıkamıyacağım, sıkarlarken de evde olmayacağım. Şimdi dua ediyorum tamir çantası gerekli olmasın diye, onlar orada ben evde yaşayıp gidiyoruz işte. O bölgede temizlik de olamıyor tabi, hani havalar soğuyunca kendiliklerinden çekip gitseler diyorum. 
Son olarak da arkamdaki kayaların üzerinden doğan mehtabın manzarası harika oluyormuş, dün akşam yakaladım, kayda geçsin istedim.

İncir, Mandalina, Bostan

Evimin önündeki bahçede mandalinalar büyüdüler ama hala yeşiller, hani böyle yeşil haldeyken dilimleyip içkiye veya limonataya katıyorsun falan pek güzel oluyor. Sabırsızlıkla sararıp kızarmalarını bekliyorum, ne hoş bir manzara olacak kimbilir. Yan bahçedeki incirler de büyüdü olgunlaştı hatta çatladılar ama çok yüksekte duruyorlar toplayamıyorum. Bir sabah ağaca merdiven dayayacağım bakalım yetişebilecekmiyim. Hem sarı incirler var hem kara incirler, pek severim. Yandaki komşu evin özenle dikip baktığı ve büyüttüğü bostandan bana da kabak, patlıcan, biber, domates, salatalık düşüyor, pek güzel oluyor, seneye darısı başıma inşallah. İşte burada böyle bir yaşantı var, hani çalışırken hayali kurulan, emekli olunca böyle yapacağım denilen, ahh bir bahçem olsa şöyle böyle diye planlar yapılan. Çok şükür bana bunların hepsi bir hediye gibi geldi, fazla çaba göstermeden, çok plan program yapmadan, fazla beklentiye girmeden, zamanla olur şart değil, hele bir bakalım diye söylerken. Şimdi bakıyorum da hepsi önüme konmuş, etrafıma serpiştirilmiş, beni de bu ortama sokmuş. Ne ben bunların farkındaydım, ne de onlar benim farkımdaydılar. Galiba  artık farkediyoruz birbirimizi. Ben bir gayretle balkondaki sardunyaları öldürmemeye çalışıyorum, çok sıcaklarda bayıldılar, yandılar, şimdi toparlanıyorlar. Ama begonviller için ne kadar çaba sarfetsem olamıyor,  bir dönem öldüler, sonra yenileri geldi, şimdi onlar da soldular ama yeniden canlanacaklar bekliyorum. Taktım begonvillere, böyle olurlarmış, önce yerlerini şaşarlarmış, bir dönem dökülürlermiş, sonra yeniden açarlarmış, inşallah bekliyorum.   

Eylül

Ben buraya gelişimin 3. ayını bitirdim, yani hanyayı, konyayı öğrenmeye çalışalı henüz 3 ay oldu. Laylay lom devam ediyor, tatil havası yaşıyorum, az çok kendi başıma gidip gelecek yerleri öğrendim, daha fazlası ihtiyaç halinde öğrenilecek, zamana yayıyorum. Çarşı pazar tamamdır, hatta pazarda belli pazarcıları belleyip hep onlara gitmek gibi huylar de edindim. Evin bahçesinde, alt kattaki komşuların yardım severliği sayesinde dört adet yavru kedi cirit atıyor, her biri başka renk ve tipte oldukları gibi balkondan izlediğim kadarıyla huyları da farklı. Uzaktan olsun ben de kedi sevmeye gayret edeyim derken, arkadaşımın evinin bahçesine gelen iki adet kediyi isim verip ( Bal ve Badem) evlat edinip bağrıma basarken, benim evin bahçesi kedi çiftliği oldu. Ama burada zaten her yer hayvanat bahçesi konsepti şeklinde. Yandaki evde kocaman bir köpek var, çoğu geceler uyku haram, devamlı zincire bağlı hayvan bunalımda bence,  içim acıyor. Bir gece zincirini açıp hayvanı özgürlüğüne kavuştursam gider mi yoksa kalır mı diye merak ediyorum. Ne gezdirmek, ne koşturmak, sahipleri de bir hoş, hayvan hep bağlı, gece gündüz 3 metre zincir boyunca gidip geliyor. Önümdeki mandalina ağaçları dolu bahçeye ara sıra geceleri yaban domuzları (bakınız aynen resimdeki gibiler) geliyor, sürü halinde, dün akşam fener ışığında 6-7 tane saydım, homur homur sesler çıkarıyorlar, onu duyan etrafdaki bütün köpekler uluma ile havlama karışımı senfoniye başlıyorlar. Civar evlerin bahçelerinde horozlar, tavuklar var, horozlar bazen saatleri şaşırıyorlar, gece yarısı falan ötüyorlar veya öğle vakti aşka geliyorlar niyese. Ama inekler baş tacımız, hemen hemen her bahçede var, ara sıra dışkı kokuları balkon keyfimize keyif katıyor, ama sesleri de bir o kadar köy havası yaratıyor. Onlar olmasa o mis gibi sütleri nasıl bulur da yoğurt veya sütlaç yaparım dimi ama. Kıymetini bil, böyük şehirlerde böyle şeylere hasret yaşıyor millet. Eylülde gel şarkısı eşliğinde gidiyoruz işte. Bayram bitti, okullar açılacak, yazlıkçılar dönüyorlar galiba, bir tenhalaşma bir sakinleşme göze çarpıyor sanki. Buradaki yerlilerin dediği gibi şu yabancılar gitse de biz hayatımızı yaşasak, bakalım göreceğiz nasıl yaşanıyormuş.


Manzara

Yine hoş manzaralar görünce, fotoları çekince yazmadan, buraya koymadan edemiyorum. Belki benzerleri veya değişik açıdan çekilmişleri doludur burada, ama olsun, yine kayda geçsin, yine bakalım, yine bu anları yaşayalım istedim. Artık güneş kavurmuyor ama hala yakıyor, deniz şerbet gibi, zaten hep öyleydi, rüzgar hafifledi, yavaşladı diyelim. Fırtına gibiydi bazen bıktırdı off dedik, bazen iyi ki esiyor dedik ama şimdi artık kararınca esiyor sanki veya kararınca essin yani. Daha güzel manzaralara doğru.


Mimoza

Her sene yaz mevsimi gelince, gazetelerin çoğu köşe yazarları illa bir Bodrum yaparlar, ya bayrama denk gelir, ya baharda gelirler, ya özellikle tatile gelirler ama illa gelirler. Sonra da illa Gümüşlük'e giderler. Hani yazar çizerler,  sinemacı, tiyatrocu gibi sanatçılar, esas Bodrum' u sevenler, esas rakı + balık yapmak isteyenler illa oraya giderler ya. Halbuki başka semtlerde de harika rakı + balık yapılacak yerler var, oralarda da denizin dibinde restoranlar var, oralarda da güneş nefis batıyor falan filan. Sonracıma Gümüşlük'de de illa Mimoza'ya giderler. Halbuki aynı sırada başka bir sürü deniz dibi restoran olmasına rağmen, en fiyakalısı, en gösterişlisi ve gerçekten de duruşu, görünüşü, havası ile en hoş olanı Mimoza, hem de en pahalısı. Ama şimdi dekorasyon için onları kutlamak lazım. Denizin dibinde, yolun sonunda, masası, örtüsü, çiçeği, mumları, etraftaki ağaçları beyaza boyayıp üzerine hoş süsler asması ile ve de her şeyi beyaz yapması ile farkını ortaya koyuyor, dikkat çekiyor ve ambiyansı insanları tavlıyor. Akşamüstü gün batarken başka, gece ışıklar yanınca başka havada ve çok güzel bir yer. Bizim köşe yazarları da illa gelip bir tek atarlar, güzel balıklar yerler, dünyayı kurtarırlar ve sonra köşelerinde yazarlar. Sanki her sene mutat böyle oluyor bu. Bu sene ben de bizzat gittim gördüm ve yazdım. Hiç kusur kalır mıyım ???

Yaprak sarma

Burada yani Ege'de zeytinyağlı yaprak sarma benim bildiğimden değişik yapılıyormuş. Bodrum'daki bir plajın restoranında denk geldiğim hanımları seyrettim, sordum, onlarla konuşup öğrendim. İçine ne dolma fıstığı, kuş üzümü koyuyorlar, ne tarçın, dolma baharı konuluyor, ne de içini önceden pişiriyorlar. Hepsi çiğden, pirinç, domates, belki maydanoz, yağ ve tazecik asma yaprağı, hepsi o kadar. Bütün kadınlar, ev halkı, konu komşu, kim varsa toplaşıp oturuyorlar ve gerçekten benim küçük parmağım kadar incelikte ve küçüklükte sarıyorlar. İçler yaprakla beraber pişiyor, tadı fena değil, tabakta sunum gayet hoş, hele böyle sararlarken seyrederseniz, ne sabır, ne marifet, nasıl böyle kalem gibi diyorsun, ellerinize sağlık diyorum. Amaaaa ben yine de bizim usul fıstıklı, üzümlü, baharatlı dolma içini tercih ederim. İster patlıcan, biber doldur, ister yaprak sar, önceden pişmiş olduğu için sararken veya doldururken de bir kaşık ağzıma atmayı çok severim. Üşenmesem de otursam şu mevsim bitmeden bir zeytinyağlı patlıcan, biber dolması yapsam.