28 Mart 2008

ANKARA

Köyüme gitmeyeli hemen hemen 2 sene olmuş neredeyse, çok özlemiştim. Hem de mezun olduğum lisemin mezunlar yemeği vardı, bu bahane ile Ankara'ya gittim. Yeni açılan Bolu tünelinden geçtim, boyum uzadı. Yollar ne güzel, ne temiz ve dümdüz, ne kadar rahat gidiliyor. Eskiden Gazanfer Bilge ile gidişimizi hatirladim, ne o yollar var artik, ne de Gazanfer Bilge otobüsleri. Aslında bir gayretle araba ile gidebilsem. Yanımda birisi olsa hemen yaparım ama boş adam bulamıyorum, bana yolda eşlik edecek. Neyse bir sefer illa olacak.
Bir de Bolu Abant girişindeki Bolu Köy Pazarı, (otobüs mola veriyor) harika biryer, otlardan, kuruyemişe, mantıdan, keş'e, reçellerden, Bolçi'ye kadar, zeytinyağı, pekmezler, sabun, tarhana, ne ararsan var, dönerken birsürü şey aldım.
(Bolçi= fındık veya şamfıstığı krokan üzeri çikolata kaplı, nefis, harika, şahane ötesi birşey) .
Buradaki lodos havadan çektiklerim (migren) yetmiyormuş gibi orada da buldu beni, sersem sepelek yaptı ama neyse çok yağmurlarla boğuşmadım, hele 2 gün ne sıcak oldu, ceketle dolaştık.
Orada 86 yaşına basan, hala kafası çok çalışan, ama yılların yalnızlığı ile, ağrıları yüzünden pek dertli, birisine muhtaç olduğu halde kimseyle uyuşamayan, yanına gelen bakıcıları kovan, ama yalnızlıktan da çok şikayet eden halamda kaldım. Kız halaya benzer derler ya inşallah ben de yaşlanınca ( o kadar yaşarsam eğer) onun gibi olmam. Pek huysuz olmuş, hiç kimseyi, hiç birşeyleri beğenmiyor, aklı da herşeye erdiği için öyle idare etmece, kandırmaca da yapamıyorsun, ama hiç de memnun edemiyorsun. Valla pek zor böyle insanlar. Halbuki daha tatlı dilli, güler yüzlü olsa, zaten kalan 3-4 yakını pervane oluyorlar etrafında, şu son zamanlarını daha huzurlu, mutlu geçirse. Neyse beni de beğenmedi ama kendince samimi öğütler verdi, ben yine de babamdan hatıra diye gönlüme bastım onu. Sonra amcam, yengem, kızı ve çocukları ile beraber olup, aile olmayı, kalabalıkta yaşamayı gördüm. Sonra anne tarafından dayı kızları ile beraber olduk, konuştuk, hatıralara daldık, eski günleri andık, ağladık güldük. Sonra abim, yengem, yeğenim ile sarmaş dolaş olduk. Insanın yakınları tarafından kucaklanması da pek güzel bir his. Sarılmam gelmişti zaten, herkese sarıldım bende.
Sonra Mezunlar derneği yemeği ile ennn eski arkadaşlarla beraber olduk. Bazıları ilk okuldan itibaren, bazıları sadece orta lise beraberliği. Seneler geçmiş, hepimiz bir yerlere dağılmışız, herkes bir meslek, iş tutturmuş gidiyor, kimisi evli, çocuklar boyunu aşmış, kimisi boşanmış veya bekar. Bazıları aynı tip, aynı yüz, aynı hal ve tavırlar içinde. Sanki zaman durmuş ve ilk okuldaki yüzümüz ile birbirimize bakıyoruz, o kadar şaşırtıcı ki, inanamıyorsun. Gözümüz ne yemek gördü, ne de kulağımız çalan müziği duydu, devamlı bir masada kafa kafaya gelip konuşmak, masalar arasında rotasyon yapmak, bütün gece böyle geçti, hala laf bitmedi, hasretliğe doyamadık. Ama hepimiz birbirimizle iftahar ediyoruz, zor bir devrin çocuklarıyız ama ne güzel yerlere gelmiş herkes, güzel bir okulda okuduk, şimdi hepimiz aynı hislerle hala bağlıyız.
Bu Ankara'nın insanları çok başka, buradakilerden başka türlüler valla, kıyafetleri, duruşları, konuşmaları, birbirlerine bağlılıkları, davranışları, görüşleri herşeyleri başka. Çok daha mütevazi, çok daha bir yerlere gelmiş olmalarına rağmen alçak gönüllüler, yardımsever, dost insanlar, çok daha saf ve temizler, kurnazlık, üç kağıtçılık, menfaat, çıkar ilişkisi bunlara pek uğramamış. Bir başka açıdan bakarsan, oldukları yerde kalmışlar, pek ilerlememişler dersin belki ama değil, çok ileri de olsalar bunu kafana kakmıyorlar, çok zarifçe söylüyorlar, iyi insanlar valla billa.
Yine Ankaralı olmakla, Deneme Lisesi Mezunu olmakla gurur duydum, şişindim, pay çıkardım.
Acaba yine köyüme mi dönsem diyorum, ahh bir de denizi olsaydı ne olurdu sanki....

Part Time

Ne çok olmuş yine buraya yazmayalı, küsme sakın blogum, seni ihmal ettim. Ama ne çok şeyler oluyor hayatımda hangisini düşünüp, hangisini öne alacağım, hangisine dertlenip, hangisine sevineceğim bilemiyorum. Şubat sonundan beri evdeyim (aslında hoşuma gidiyor, çok yorgunum bir türlü dinlenemiyordum, iyi oluyor ev hanımı olmayı yaşıyorum) , habire iş görüşmelerine gidiyorum. (Bu da ayrı bir blog konusu valla) Görüşüyoruz, konuşuyoruz, gayet güzel geçiyor, ama niyese sonu gelmiyor, yani 2. görüşme bile oluyor ama bir türlü sonuca gelemiyoruz. Bu da biraz (bayağı) yıpratıcı ama sabır diyelim, bekleyelim, kısmet değilmiş, daha iyisi olacak, hayırlısı olsun diyorum.
Bu arada kendi işini kurmuş bir arkadaşımın ofisine haftada 2 gün yardıma gidiyorum, www.pratikmatematik.com ofis işleri, yazma çizme, rez alma, program yapma, bilgileri girme falan filan. Ben oyalanıyorum (nefes alacak fırsat olmuyor bazen) arkadaşım faydalı oluyorsun diyor, ne güzel işe yarıyor işte. Ama saçıma, üstüme başıma, makyajıma özen göstermeden de gidebildiğim bir yer olduğu için ben rahat ediyorum, beni kimse görmüyor da, acilen bir iş görüşmesine çağırdıkları zaman zor oluyor, eve dön, kurumsal hayatın gereklerini yap tekrar görüşmeye git. Neyse iş olsun da razıyız bu yorgunluklara. Hala böyle gidiyorken hayat bir ufak ara vereyim dedim.