16 Ekim 2009

Elif Şafak'ın "AŞK" romanından, çok hoşuma gitmişti hepsi.

Birinci Kural:
Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar.
Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanilacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende korku ve utanç içindesin coğunlukla.
Yok eğer Tanrı dendi mi evvela ask, merhamet ve sefkat anliyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.
Ikinci Kural:
Hak Yol' unda ilerlemek yürek isidir, akıl işi değil.
Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.
Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil!
Üçüncü Kural:
Kuran dört seviyede okunabilir. Ilk seviye zahiri manadir.
Sonraki batini mana…
Üçüncü batıninin batinisidir.
Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalir tarif etmeye.
Dördüncü Kural:
Kainattaki her zerrede Allah' in sifatlarini bulabilirsin, cunku O camide, mescidde, kilisede, havrada degil, her yerdedir.
Allah' i gorup yasayan olmadigi gibi, O' nu gorup ölen de yoktur. Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalir.
Beşinci Kural:
Aklin kimyası ile aşkın kimyası baskadir. Akil temkinlidir. Korka korka atar adimlarini.
"Aman sakin kendini" diye tembihler.
Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: " Bırak kendini, ko gitsin! "
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
Altinci Kural:
Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanir.
Se sen ol, kelimelere fazla takilma.
Ask diyarinda dil zaten hukmunu yitirir. Ask dilsiz olur.
Yedinci Kural:
Şu hayatta tek basina inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankisini duyarak, Hakikat' i kesfedemezsin.
Kendini ancak bir baska insanin aynasinda tam olarak gorebilirsin.
Sekizinci Kural:
Basına ne gelirse gelsin karamsarliga kapilma.
Bütün kapılar kapansa bile, O sana kimsenin bilmedigi gizli bir patika acar.
Sen şu anda göremesen de, dar gecitler ardinda nice cennet bahçeleri var.
Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydir.
Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.
Dokuzuncu Kural:
Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir.
Sabır nedir?
Dikene bakip gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder.
Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
Onuncu Kural:
Ne yöne gidersen git, -doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün!
Kendi içine yolculuk eden kisi, sonunda arzi dolasir.
On Birinci Kural:
Ebe bilir ki sanci cekilmeden dogum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz.
Senden yepyeni taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi icin zorluklara, sancilara hazir olman gerekir.
On Ikinci Kural:
Aşk bir seferdir.
Bu sefere cikan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa degisir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
On Üçüncü Kural:
Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayida sahte haci hoca seyh sih var.
Hakiki mürşit seni kendi icine bakmaya ve nefsini asip kendindeki guzellikleri bir bir kesfetmeye yonlendirir.
Tutup da ona hayran olmaya degil.
On Dördüncü Kural:
Hakk' ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol.
Bırak hayat sana ragmen degil, seninle beraber aksin.
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endise etme.
Nereden biliyorsun hayatin altinin ustunden daha iyi olmayacağını?
On Besinci Kural:
Allah içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür.
Tek tek her birimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz.
Yaşadığımız her hadise, atlattigimiz her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmistir.
Rab noksanlarimizla ayri ayri ugrasir cunku beseriyet denen eser, kusursuzlugu hedefler.
On Altinci Kural:
Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydir.
Zor olan hatasiyla sevabiyla fani insanlari sevmektir.
Unutma ki kisi bir seyi ancak sevdigi olcude bilebilir.
Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layikiyla bilebilir, ne de layikiyla sevebilirsin.
On Yedinci Kural:
Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur.
Onun disindaki her leke ne kadar kotu gorunurse gorunsun, yikandi mi temizlenir, suyla arinir.
Yikamakla cikmayan tek pislik kalplerde yag baglamis haset ve art niyettir.
On Sekizinci Kural:
Tüm kainat olanca katmanlari ve karmasasiyla insanin icinde gizlenmiştir.
Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir.
Seytani kendinde ara; dışında başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir.
Baskalariyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mukafat olarak Yaradan'ı tanir.
On Dokuzuncu Kural:
Başkalarından saygi, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir.
Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin.
Yakinda gül yollayacak demektir.
Yirminci Kural:
Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacagin ilk adimi düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliginden gelir.
Yirmi Birinci Kural:
Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık.
Şayet Allah herkesin tipatip ayni olmasini isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı.
Farklılıklara saygı göstermemek kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk' in mukaddes nizamina saygısızlık etmektir.
Yirmi ikinci Kural:
Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur.
Ama bekri ayni namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur.
Şu hayatta ne yaparsak yapalim, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar degil.
Yirmi Üçüncü Kural:
Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret.
Kimisi oyuncagi o kadar ciddiye alir ki, ağlar perişan olur onun icin.
Kimisi eline alir almaz soyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar.
Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıktan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne de tefrittte. Sufi daima orta yerde...
Yirmi Dördüncü Kural:
Mademki insan eşref-i mahlukattir, yani varliklarin en sereflisi,
Attığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir.
Insan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgecmemelidir.
Yirmi Besinci Kural:
Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama.
Ikisi de su an burada mevcut.
Ne zaman birini cikarsiz, hesapsiz ve pazarliksiz sevmeyi basarsak, cennetteyiz aslinda.
Ne vakit birileriyle kavgaya tutussak, nefrete, hasede ve kine bulassak, tepetaklak cehenneme dusuveririz.
Yirmi Altinci Kural:
Kainat yekvucut, tek varliktir. Her sey ve herkes gozunmez iplerle birbirine baglidir.
Sakin kimsenin ahini alma, bir baskasinin hele hele senden zayif olanin canini yakma.
Unutma ki dunyanin oteki ucunda tek bir insanin kederi, tum insanligi mutsuz edebilir.
Ve bir kisinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.
Yirmi Yedinci Kural:
Şu dunya bir dag gibidir. Ona nasil seslenirsen o da sana sesleri oyle aksettirir.
Agzindan hayirli bir laf cikarsa, hayirli laf yankilanir.
Ser cikarsa, sana gerisin geri ser yankilanir.
Oyleyse kim ki senin hakkinda kotu konusur, sen o insan hakkinda kirk gun kirk gece sadece guzel sozler et.
Kirk gunun sonunda goreceksin her sey degismis olacak.
Senin gonlun degisirse dunya degisir.
Yirmi Sekizinci Kural:
Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret.
Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi.
Ne gelecegimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz.
Sufi daima şu anin hakikatini yaşar.
Yirmi Dokuzuncu Kural:
Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir.
Bu sebepten "ne yapalim kaderimiz boyle" deyip boyun bukmekcehalet gostergesidir.
Kader yolun tamamini degil, sadece yol ayrimlarini verir.
Guzergah bellidir ama tum donemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
Öyleyse ne hayatına hakimsin ne de hayat karşısında çaresizsin.
Otuzuncu Kural:
Hakiki sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kinansa, ayiplansa, dedikodusu yapilsa hatta iftiraya ugrasa bile, o agzini acip da kimse hakkinda tek kotu laf etmez.
Sufi kusur gormez. Kusur orter.
Otuz Birinci Kural:
Hakk'a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmali.
Her insan su veya bu sekilde yumusamayi ogrenir.
Kimi bir kaza gecirir, kimi olumcul bir hastalik, kimi ayrilik acisi ceker, kimi maddi kayip...
Hepimiz kalpteki katiliklari cozmeye firsat veren badireler atlatiriz.
Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumusar, kimimiz ise ne yazik ki daha da sertleserek cikar.
Otuz ikinci Kural:
Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldir ki, Tanri'ya saf bir askla baglanabilesin.
Kurallarin olsun ama kurallarini baskalarini dışlamak yahut yargılamak için kullanma.
Bilhassa putlardan uzak dur dost.
Ve sakin kendi dogrularini putlastirma!
Inancin buyuk olsun ama inancinla buyuklul taslama!
Otuz Ucuncu Kural:
Bu dünyada herkes bir sey olmaya calisirken, sen hiç ol. Menzilin yokluk olsun.
Insanin çömlekten farkı olmamali.
Nasil ki çömleği tutan dışındaki biçim degil, içindeki boşluk ise, insani ayakta tutanda benlik zannı değil hiçlik bilincidir.
Otuz Dorduncu Kural:
Hakk'a teslimiyet ne zayiflik ne edilgenlik demektir. Tam tersine, boylesi bir teslimiyet son derece guclu olmayi gerektirir.
Teslim olan insan calkantili ve girdapli sularda debelenmeyi birakir, emin bir beldede yasar.
Otuz Besinci Kural:
Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz.
Mümin içindeki münkirle tanismali, Tanrı’ya inanmayan kişi ise içindeki inananla.
Insan-i kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi.
Ve ancak tezatlari kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.
Otuz Altincı Kural:
Hileden, desiseden endişe etme.
Eger birileri sana tuzak kuruyor zarar vermek istiyorsa, Tanri da onlara tuzak kuruyordur.
Cukur kazanlar o cukura kendileri duser. Bu sisitem karsiliklar esasina gore isler.
Ne bir katre hayir karsiliksiz kalir, ne bir katre ser.
O'nun bilgisi disinda yaprak bile kipirdamaz, Sen sadece buna inan!
Otuz Yedinci Kural:
Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır.
O kadar dakiktir ki, sayesinde her sey zamaninda olur.
Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç.
Her insan icin bir aşık olma zamanı vardir, bir de ölmek zamanı.
Otuz Sekizinci Kural:
"Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?" diye sormak icin hiç bir zaman geç değil.
Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gun bile oncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık.
Her an her nefeste yenilenmeli.
Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.
Otuz Dokuzuncu Kural:
Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar.
Ölen her dürüst insanin yerini bir dürüst insan alır.
Hem bütün hiç bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır merkezinde...
Hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.
Ölen her sufi icin bir sufi daha doğar.
Kırkıncı Kural:
Aşksız gecen bir ömür beyhude yaşanmıştır.
Acaba ilahi ask pesinde mi kosmaliyim mecazi mi, yoksa dunyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma!
Ayrımlar ayrımları doğurur.
AŞK'ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyaci yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk
Ya tam ortasındasındır merkezinde, ya da dışındasındır hasretinde.

SARDUNYALAR


Şu sardunya ne güzel bir çiçek, bitiyor yeniden başlıyor, solup gitti diyorsun tekrar canlanıyor, şu altı ay içinde balkonda ne sıcaklar ne rüzgarlar ne soğuklar gördü, kenarda uzun saksıda olanlar cılızlaştılar, zar zor büyümüşlerdi zaten, ama bunlar ne güzelleştiler, açtıkça açıyorlar, renklerin güzelliği her sabah içimi açıyor baktıkça. Aslında bunlar da soluyor gibiydiler, bir ara da çiçekler yok oldu sadece yeşil yaprak oldu hepsi. Ben de ne oluyor bunlara diye biraz yaprakları budamıştım, kendimce şöyle ferahlayıp nefeslensinler, ne bu böyle sırf yaprak demiştim. Valla ne iyi yapmışım, bakın böyle şahane oldular, mevsim geçiyor olmasına rağmen. Bence bunlar kışa bile dayanacaklar, pek güzeller maşallah.

Etli Yaprak Sarma


Şu emeklilik insana neler yaptiriyor. Belki hayatımda 2. defa, (ilkini de hatırlamıyorum ya) oturup yaprak sardım. Pazarcının " abla çok şahane bak illa al, haftaya yine isteyeceksin, Tokat yaprağı bunlar " diyerek neredeyse zorla sattığı yapraklar bir müddet dolapta bekledikten sonra hadi yapalım bakalım dedim. Bugün oturup etli yaprak sarması yaptım. Bir de güzel oldu.
Çalışırken arada bir bıkkınlık halleri gelince, ben artık evde oturup dolma yapmak istiyorum diyordum, başkalarında yediğim zamanlar, amannn ben ne zaman nasıl yapacağım bu sarmaları diyordum. Hem etlisini, hem zeytinyağlısını da pek severim. Yapraklar da güzelmiş hani. Cumartesi gidip pazarcıya tşk etmeli haklıymış. Şimdi hedefte zeytinyağlı lahana sarması var, bakalım onu da bir gün yaparım alimallah.
Ya evi silip süpürmeye, ya hiç yapmadığım veya vakitsizlikten uğraşamadığım yemekleri yapmaya sardırdım. Bazen kek, kurabiye, poğaça diye hevesleniyorum ama dursunlar bakalım sonra da onları yemek var, sabahları boşuna mı koşuyorum tazı gibi. Acaba bütün emekli olanlar böylemi, yoksa ben buralarda sürgünde olduğumdan ne yapacağımı bilemiyorum da böyle mi oluyorum bilemiyorum. Çalışma hayatım devam etse iyi olacak, bunlarla hayat bir şekilde geçiyor ama boğaz işlerine düşmek de işime gelmiyor hani. Eminim biraz sonra örgü örme, kanaviçe yapmalar falan başlayacak, yoksa kafayı üşütmek çok olası...