11 Ocak 2007

KURU FASULYE

Bu resmi aşağıdaki yazıya yerleştiremedim, koymasam da çatlarım.
İşte soba üzerinde pişen güveçde kuru fasulye, yılbaşı gecesi şampanyanın patlama anı, bahçeden toplama yaban laleleri ve nergizler, ve de 2007 süsleri.

10 Ocak 2007

ORMANDA, BAHÇEDE, DENİZDE


Hergün yürüyüş yaptık, sabah kahvaltıdan sonra ver elini orman yolları, ağaçlar arasından patikaları takip ediyoruz, ayağımızın altındaki çam iğneleri kuru yerlerde hışırdıyor, nemli yerlerde yastık gibi yumuşacık, ne çok ne kadar sık ağaçlar, kozalaklar dolu etrafda, kuş sesleri,köpek havlamaları. Bazen de yolumuzu kaybedip ormanda kalıyorduk, neyse gelip bizi kurtarıyorlardı. Denize kadar yürüdük, papaz koyu, kazanova koyu, korsan koyu denilen yerlerde gezindik, hava nasıl sıcak, güneş mis gibi pırıl pırıl ve 31 Aralık pazar günü paçaları sıvayıp denize soktuk ayaklarımızı sonra kumların üzerinde kuruttuk, kimse inanmaz diye resimle tespit ettik (bakınız). Ben bile kendime inanamadım, belki yanımızda mayo olsaydı, birbirimizi gaza getirir yüzmeye de girerdik valla. Sonra Gagai denilen Frikyalılardan kalma tarihi yerlerde gezdik, kaya mezarları vardı, kayaların içine oyulmuş mağaralar vardı, surların üzerine tahta evler çivilemişler, etraf portakal, nar, mandalina bahçeleri dolu, arasından patika yol geçiyor, durup dalından koparıp yedik, mis gibi kokuyorlar, ellerimiz kollarımızı doldurduk, hergün bedava portakal mandalin. Burada migrosda 2,5 YTL, sinir oldum.
Sonra sahilde oba evleri denilen bir yere gittik, upuzun sahil ve kumsal, geride tahta ayaklar üzerinde yükselen tahta evler. Yazın serin serin oturmak, denize gelmek üzere herhal. Karadenizdeki yayla evleri gibi, çoğu ahşap tersalı balkonlu, bazıları şıklaştırmış, cephe kaplaması pancur v.s yapmış, herhalde kışın da oturuyorlar. Ve orada güneş batımını izledik, an be an güneş denize battı şiir gibiydi. Sonra da nasıl soğuyor birden ortalık inanılmaz. Devam edeceğim....

YILBAŞI


Yeni yıla gireli 10 gün oldu ben hala yılbaşını yazacağım, tembelliğin de böylesi az bulunur valla. Efendim bu sene yılbaşı ve bayram tatilini Antalya'ya 2 saat uzaklıktaki bir dağın tepesinde, çam ormanı içinde bir kampta geçirmeye gittim. Hemen girip bakın www.havasucamp.com .
Kumluca'dan ileri gidip tepeye tırmanıyorsunuz orman yolu içinde ağaçdan yapılma kulübeler görüyorsunuz, çok sevimli anne kız iki köpek karşılıyor sizi, biraz sonra horozlar, tavuklar etrafınızı sarıyor, şöyle etrafa bir bakayım derseniz üç sevimli kedinin yaşadığı -psikopalas- kedi evini görüyorsunuz, sonra nefis renkleriyle kazlar gözünüze ilişiyor, kafayı kaldırıp orman içine doğru bakarsanız keçilerin tırmandığını görürsünüz, velhasıl burası hayvanı bol bir yer.
Çam ağaçlarının kokuları, reçine kokusu, ağaç kokusu, sobada yanan odun kokusu, bu mevsimde bile bahar gibi açmış papatyalar, rengarenk yaban laleleri, nergizler insanı şaşırtıyor biz hangi aydayız yaa nasıl olur diyorsunuz.Ağaçların arasından görünen seralar beyaz bir sahil gibi duruyor şaşırtıyor o kadar çokki her yer sera, sonra deniz görülüyor, hele güneş çıktığı zaman pırıl pırıl görüntü nefis oluyor. Tertemiz hava, herşey yalın, sade, basit, yavaş ve sakin ilerliyor zaman, böyle bir yayılma, rahatlama hissi geliyor. Güneş varken bahçede kazakla oturma, çay, kahve eşliğinde sohbetler, veya ormanda yürüyüş (köpekler illa eşlik ediyorlar) yaparken bir sessizlik, durgunluk, sadece ağaç veya rüzgar sesi, veya kuş sesi.
Ben resmini gördüğünüz ağaç tepesindeki kulübede kaldım, odanın içinden de ağaç geçiyordu!!!! Yağmurda veya rüzgarda sallanması, gıcırdaması pek keyifli değildi ama sakin havalarda reçine kokusu eşliğinde uyumak çok enteresandı. Ufacık bir fanla ısınıyordum, bir tek odanın içinde tuvalet yok, sabah mahmurluğu pijamalarla tuvalete koşmak ve diğer müşterilerle karşılaşmak bayağı değişik bir manzaraydı. Restoran kısmında kocaman bir kuzine soba yanıyor, odun kokusu etrafı sarıyor, üzerinde ekmek kızartması mı istersin, kestane mi, sonra çay mı kaynamadı, güveçde fasulye mi pişmedi, içinde patatesli oturtmalar mı olmadı, sıcak şarap mı yapılmadı, neler neler. Yemekden sonra soba başı sohbetleri, bir kedi gibi gevşeme hali, önüm sıcak, arkam soğuk halleri pek değişikti. Çocukluğumdaki anneannemin evindeki sobalı günler aklıma geldi.
Böyle şehirden uzak doğa ile başbaşa yaşama hali ben gibi şehirliler için hem çok değişik, çok özlenen keyifli birşey, hem de ne kadar şehir çocuğu olmaya alıştığımızın, bu tip şeylerin ne kadar uzağında kaldığımızın göstergesi. Belki hava bahar-yaz olsaydı daha iyiydi ama kışın epey zorlanıyor insan. Devam edeceğim....