Bu resmi aşağıdaki yazıya yerleştiremedim, koymasam da çatlarım.İşte soba üzerinde pişen güveçde kuru fasulye, yılbaşı gecesi şampanyanın patlama anı, bahçeden toplama yaban laleleri ve nergizler, ve de 2007 süsleri.
İlk okuldan beri kitap okumayi çok seven, gittikçe edebiyata gönül veren, sonra da yazmayı keşfeden, böylece hem içini rahatca döken, hemde bir gün bir gazete ekinde köşe yazma hayali ile yaşayan bendenizin, zamana, duruma, olaylara, iç halime göre döktürdükleri.

Sonra Gagai denilen Frikyalılardan kalma tarihi yerlerde gezdik, kaya mezarları vardı, kayaların içine oyulmuş mağaralar vardı, surların üzerine tahta evler çivilemişler, etraf portakal, nar, mandalina bahçeleri dolu, arasından patika yol geçiyor, durup dalından koparıp yedik, mis gibi kokuyorlar, ellerimiz kollarımızı doldurduk, hergün bedava portakal mandalin. Burada migrosda 2,5 YTL, sinir oldum.
eya rüzgar sesi, veya kuş sesi.
Yağmurda veya rüzgarda sallanması, gıcırdaması pek keyifli değildi ama sakin havalarda reçine kokusu eşliğinde uyumak çok enteresandı. Ufacık bir fanla ısınıyordum, bir tek odanın içinde tuvalet yok, sabah mahmurluğu pijamalarla tuvalete koşmak ve diğer müşterilerle karşılaşmak bayağı değişik bir manzaraydı. Restoran kısmında kocaman bir kuzine soba yanıyor, odun kokusu etrafı sarıyor, üzerinde ekmek kızartması mı istersin, kestane mi, sonra çay mı kaynamadı, güveçde fasulye mi pişmedi, içinde patatesli oturtmalar mı olmadı, sıcak şarap mı yapılmadı, neler neler. Yemekden sonra soba başı sohbetleri, bir kedi gibi gevşeme hali, önüm sıcak, arkam soğuk halleri pek değişikti. Çocukluğumdaki anneannemin evindeki sobalı günler aklıma geldi.