13 Haziran 2006

Domates


Siz de benim gibi çocukluğunuzda yediğiniz kıpkırmızı, kesilince içi de kırmızı çıkan, çekirdekleri olan, sulu, tatlı, tuz dökünce muhteşem olan, beyaz peynir yanına enn şahane uyan, şişkoca, sert, o güzelim meyva&sebze arası domatesi özlüyor, arıyor ve bulamıyormusunuz ??
Kulübe hoşgeldiniz ! Her sene dört gözle bekleyip, ne olur artık şu içi beyaz çıkan, kabuğu soyulamıyan, hiç kokusu ve tadı olmayan, hormondan şekli şemali değişmiş domates diye sattıkları şeyin, hiç olmazsa haziran gelince sahicisini, katıksız olanını bulalım da yiyelim diye aranırım ama çok az yerde, çok kısa sürede yakalarım, sonra yine kaybolurlar.
İlla her hafta Çanakkale tarafına mı gitmeliyim, oralardaki tarlalardan temmuz, ağustos aylarında kasalarla yüklenip getirerek mi gerçek domates yemeliyim. Yapamam ki ama...
Geçen gün bu siteyi keşfettim, inşallah ben de bu ağa katılacağım, kendi çapımda 3 tane de olsa enn hasından domates yetiştireceğim ve yiyeceğim, siz de bir göz atın, bilgilenin....

http://pembedomates.blogspot.com

Mutena bir semtin, mutena sokaklarından birinde oturuyorum ama ne yazıkki evim çok güneş almıyor, bu yüzden bir kırmızı sardunya bile yetiştiremiyorum diye esef etmiş, bir sayfa yazı yazmıştım. İçime ukte olan şeylerden biridir, her sene derdim azar, sonra yine geçer....
Ankarada otururken çocukluğumun yaz tatillerinde gelinen anneanne evindeki yağ tenekelerine dikilen kırmızı sardunyaların görüntüsünün ve kokusunun hala hafızamdan gitmediğini, bugünlerde de inat edercesine nereye gitsem karşıma, balkonlarında, pencere kenarlarında salkım saçak sardunyaların çıktığını, ve de kıskançlıktan çatladığımı yazmıştım ama o yazım ne oldu, ne bitti anlamadım kayıp oldu gitti, burada yanında da bir resimle yayımlanmadı.
Şimdi yine deniyorum.
Kırmızı sardunya ve kırmızı domates hasreti çeken bendeniz, bir gün balkonunda bunlarla kucaklaşırken çekilmiş resimler göndereceğim sizlere inşallah....


12 Haziran 2006

PAZAR

Hafta sonum bir gezmece bir dinlenmece geçti. Cumartesi günü sabahtan spor, migros işlerini bitirip sonra da bir arkadaşımı arabaya atıp Emirgandaki Çınaraltı çay bahcesine uzadık, yollarda tamir falan var ama erken davrandık, gidip güzelce oturduk, çaylar, kahveler, dondurmalar, sohbetler, deniz kenarında yürüyüşler, deniz kokusunu içime çekmeler, manzaralar, suya atlayanlar, balık tutanlar, yürüyüş yapanlar, yol boyunca sıralanmış villalar, köşkler, restore edilen caanım evler derken akşam oldu evlerimize döndük. Ben hemen bir sinema yapıp " Düş Yakamızdan" filmine gittim. Şu "Sex&City" dizisindeki kız Sarah J.Parker oynuyor, bu kızın neresini beğenirler, seksi bulurlar hiç anlamam, yine beğenmedim, film de zaten vasat masat, isteyen kız veya erkekler kendilerine ders çıkarabilirler (işler ciddiye binerken nasıl kaçılır, veya nasıl ava giderken avlanılır) ama hoş ve de boş filmlerden.
Akşam TV karşısındaki yerimi alıp gerinirken sızmışım.
Pazar sabahı geç kalktım, nefis hazırlanmış kahvaltımı (brunch desek daha doğru), gazeteleri okuyarak yaptım, sonra iki arkadaşımla uzun uzun telefon konuşması yaptım, sonra balkonda bacaklarımı güneşe uzattım, bir elimde kahvem bir elimde gazeteler keyfe devam ettim, hatta bir ara güneşte sızmışım.
B u sıralar evin iki ayrı yönüne bakan bölgelerde iki ayrı apartman inşaatı sürüyor, bir tanesi tümden yıkıldı temeli atıldı, şimdi katlar yükseliyor, tak tuk sesleri, demir kesme takma işleri, amelelerin sohbetleri veya şarkıları öyle böyle değil, diğeri, cumartesinden beri buldozerle yıkılıyor, ortalığı kaplayan toz duman anlatılır gibi değil, bir de benim evin 1. katına kadar ulaşan yükseklikte kamyonlar gelip yıkıntıları taşıyorlar, sokaktaki gürültü ve trafik de çekilir gibi değil.
Bütün bunlara rağmen, pazar günü yurdum insanının yollara dökülmesi ile oluşan kalabalık ve trafikden kaçıp evde oturdum, balkonda kendimi eğlendirdim, okumaya garkoldum. Öğleden sonra bir gaza geldim ve yemek yapmaya koyuldum. Böyle birkaç çeşit yapınca hafta arası işden veya spordan gelince ufak tefek ilavelerle hazır yemek bulmak pek hoş oluyor. Önce semizotu pişirdim, neekkadar nefis oldu, sonra barbunya fasulyesi (pek leziz) , enginar (lokum gibi) ve zeytinyağlı sebze karışımı (isteyene tarifi verilir) , ve de ezilmiş kayısılardan çabucak uyduruktan bir reçel yaptım. Buzluktaki dondurulmuş şeyler elden geçti, dolap biraz düzeltildi, meyvalar yıkandı ayıklandı, buzdolabı çiçek gibi yapıldı.
Bütün bu işler yapılırken tv de kral, power veya dream kanallarını seyredip, türk pop müziğimizin en son çıkan parçalarını dinleyip kliplerini seyrettim, kültürüm arttı. Amanııınn... neler varmış meğerse, ne kadar güzel şarkılar, şarkıcılar varsa, o kadar da abuklar dolu. Hele bazıları, şarkı diye veya şarkıcıyım diye çıkıyorlar ya valla ayıptır, yazıktır, bize hakarettir bunlar, mesela Ismail YK diye biri var, ne idüğü belirsiz şarkı sözleri ve dansları ile delirtti beni. Bir de "Allah Belanı versin" diye bir şarkı var yaaa... kafayı yersin valla.
Hep sevdiğim ve çok başarılı bulduğum Nil Karaibrahimgil'in "pırlanta" şarkısı ve klibi çok güzel, solisti ile tanışıp konuşmak istediğim Duman grubu'nun "Aman aman" şarkısı ve klibi çok güzel. Bu grubu bilirmisiniz Sezen Aksu'nun "Beni yak, kendini yak" şarkısını söylemişlerdi, orada görünce bu çocuk ya uyuyarak şarkı söylüyor, ya da biraz içici galiba demiştim. Şimdi burada da öyle çok alem birisi, tipi tam çekiciler gibi, ama müzikleri çok güzel, gitar bölümler harika bu parçada, dinleyiniz efendim.
Arada yine reklamlar giriyor, enn son taktığım reklam "Berkalp.. kapattım...konuş gnctrkcl....
Çok şekerler ikisi de dimi ??
İşte böyle huzur içinde bir hafta sonunu devretmiş bulunuyorum, yine hafta başladı, yine geldik, kuş gibi uçuyor günler.

Mutluluğun Resmidir ;