7 Temmuz 2010

Ayvalık 23 - 30 Haziran arası

En son 2006 Ağustos ayında gitmiştim. Eski Ayvalık'ın dar sokakları arasında bir pansiyonda kalmıştım. Kendi başıma, Cunda, Sarımsaklı, gündüz, gece, demeden dolaşmış epey bir tadını çıkarmıştım. Ne çok resimler çekip, yine buralarda yazmıştım. O zaman içime iyice düşmüştü Ayvalık sevgisi, kokusu, dokusu, denizi, sakızlı dondurması, sakızlı kurabiyesi, loru, papalinası, karadut'u, çarsısı, pazarı, zeytinyağı, Cunda, Çamlık bölgesi v.s. Sanki bir akrabama gider gibi, zaten hep tanıyıp bildiğin ama pek sık görüşemediğin bir akrabayı ziyaret eder gibi, hani çocukken oralarda oturmuşsun da uzun zaman bir daha gidememişsin ama her gidişte tekrar her şeyi ve her yeri hemen hatırlayıp tanıyıvermişsin gibi geliyor bana burası. Sanki ben burada oturdum ve bir parçam hep zaten orada gibi hissediyorum. Eski Rum evlerini görünce, o evlerin cumbaları, merdivenleri, kapıları, şimdilerde az kalmış kapı üstü vitrayları, dar sokaklar, parke taşı döşemeler, begonvil, hatmi, zakkum çiçekleri, zeytin, karabiber, iğde, palmiye ağaçları öyle tanıdık, öyle yakın, öyle sıcak geliyor ki bana, bu nasıl bir histir, nereden gelir, neyin nesidir hala çözemiyorum, ama ben Ege'yi ve Ege denizini çok seviyorum bunu tekrar anladım. Deniz o kadar ılık, tertemiz ve berraktı ki, insanı okşar gibi, yüzerken sarıp sarmalar gibi geliyordu, şaştım kaldım bu mevsimde bu kadar ılık bir Ayvalık denizi olsun. Sarımsaklı tarafında bir arkadaşın evinde kaldım, ilk 3-4 gün hava bulutlu, yağmurlu, rüzgarlı derken sonradan açtı ve ortalık ısındı. O günlerde karşımızdaki Midilli'de şimşekler çakıp yağmurlar inerken bu yakada acaip bir manzara oluyordu, denizin rengi başka muhteşem renklere dönüşüyordu. Devamı var....