10 Ocak 2007

ORMANDA, BAHÇEDE, DENİZDE


Hergün yürüyüş yaptık, sabah kahvaltıdan sonra ver elini orman yolları, ağaçlar arasından patikaları takip ediyoruz, ayağımızın altındaki çam iğneleri kuru yerlerde hışırdıyor, nemli yerlerde yastık gibi yumuşacık, ne çok ne kadar sık ağaçlar, kozalaklar dolu etrafda, kuş sesleri,köpek havlamaları. Bazen de yolumuzu kaybedip ormanda kalıyorduk, neyse gelip bizi kurtarıyorlardı. Denize kadar yürüdük, papaz koyu, kazanova koyu, korsan koyu denilen yerlerde gezindik, hava nasıl sıcak, güneş mis gibi pırıl pırıl ve 31 Aralık pazar günü paçaları sıvayıp denize soktuk ayaklarımızı sonra kumların üzerinde kuruttuk, kimse inanmaz diye resimle tespit ettik (bakınız). Ben bile kendime inanamadım, belki yanımızda mayo olsaydı, birbirimizi gaza getirir yüzmeye de girerdik valla. Sonra Gagai denilen Frikyalılardan kalma tarihi yerlerde gezdik, kaya mezarları vardı, kayaların içine oyulmuş mağaralar vardı, surların üzerine tahta evler çivilemişler, etraf portakal, nar, mandalina bahçeleri dolu, arasından patika yol geçiyor, durup dalından koparıp yedik, mis gibi kokuyorlar, ellerimiz kollarımızı doldurduk, hergün bedava portakal mandalin. Burada migrosda 2,5 YTL, sinir oldum.
Sonra sahilde oba evleri denilen bir yere gittik, upuzun sahil ve kumsal, geride tahta ayaklar üzerinde yükselen tahta evler. Yazın serin serin oturmak, denize gelmek üzere herhal. Karadenizdeki yayla evleri gibi, çoğu ahşap tersalı balkonlu, bazıları şıklaştırmış, cephe kaplaması pancur v.s yapmış, herhalde kışın da oturuyorlar. Ve orada güneş batımını izledik, an be an güneş denize battı şiir gibiydi. Sonra da nasıl soğuyor birden ortalık inanılmaz. Devam edeceğim....

Hiç yorum yok: