17 Kasım 2011

ŞİİR

Hava soğuk ve kasvetli, tv ye baksan her haber iç karartıcı, üzücü, gazete okusan yine aynı için çöküyor. Bütün olan bitenler, söylenenler, Devlet adamı dediğimiz kişiler, yapılan/yapılmayan/yapılamayan uygulamalar, sonuçlar, bugün geldiğimiz noktalar, son birkaç yıldır devam eden ama bugün daha da vahim hale gelmiş bir sürü şey. Hangisini okuyayım, hangisini düşüneyim, hangisine esef edeyim, hangisine ağlayım, acıyim veya vah vah diyeyim. Artık aklım almıyor, haksızlıklar içimi acıtıyor, çaresizlikler isyan ettiriyor, umursamazlık öyle boyutlara geldi ki en can alıcı noktalar, en önemli konular, en üzerinde durulması gereken şeyler, çoook normal, her an olurmuş, ne olacak canım geçer işte, yaptık oldu havası içinde geçiştiriliyor. Özensiz, duyarsız, düşüncesiz, müthiş bir pişkinlikle ve kayıtsızlıkla akıp gidiyor. Okusam, seyretsem, dinlesem bir türlü görmezden, duymazdan gelsem, yapmasam bir başla türlü. Bir de sana mı kaldı, sen mi düzelteceksin bakış açısı.... Ne diyeyim...
Böyle zamanlarda okumaya veriyorum kendimi, kitaplara gömülüp hiç başka bir yere bakmamak üzere. Su iç, yemek ye, oku, uyu kalk oku, başka birşey yapma hep oku. O dünyanın içine gir, ne okuyorsan, roman, hikaye neyse onun dünyasında yaşa. Hiç olmazsa bir müddet kendini korumaya al, başka bir ortamda nefes al, gözünün önünden başka şeyler geçsin, aklında başka şeyler canlansın. Galiba en güzeli şiir okumak, hayata şair yoluyla bakmak, o nasıl bir duygudur, nasıl bir hissediş, nasıl bir ilham gelmedir ki yazıya dökülür, akar gider. İnsanın içini açacak en güzel şey bence şiir. Keşke herkes okusa, hele Meclistekiler baştan sona hepsi, o duyguyu, hissi alsalar, o yumuşamayı, o sakinliği, çoşkuyu, sevgiyi, derinliği, durup kalakalmayı yaşasalar. Belki daha iyi olur hayat, hadi gülümse mevsimler değişir Akdeniz olur diyor ya, onun gibi.
    
      "Tüyden hafif olurum böyle sabahlar
       Karşı damda bir güneş parçası,
       İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar,
       Bağıra çağıra düşerim yollara,
       Döner döner durur başım havalarda"   Orhan Veli.

****
""Hayat
  Yarım somunun varmı, bir de ufak evin ?
   Kimsenin kulu kölesi değil misin?
   Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya,
   Keyfine bak, en hoş dünyası olan sensin.""    Ömer Hayyam.

****
"""İnsan yemeden içmeden edemez,
   Bunlar için gayret sarfetmene birşey denemez,
   Ama ondan ötesi olmuş olmamış,
   Onurundan fedakarlık etmeye değmez.
   Dedim artık bilgiden bir noksanım yok,
   Şu dünyanın sırrına erdim az çok,
   Derken aklım geldi birden başıma
   Bir de baktım ömür geçmiş, hiçbirşey bildiğim yok.
   Gençlik bir kitaptır okuduk bitti,
   Canım bahar çoktan geçti, Kış şimdi,
   Hani sevincim o cıvıl cıvıl kuş?
   Nasıl geldi, ne zaman uçtu gitti? """ Ömer Hayyam.

Bu şiirleri eskiden de paylaşmışım, tekrar okuyunca yine pek sevdim, bundan sonra arada bir şiir takılıcam ben, belki iyileşirim.


16 Kasım 2011

Gün Doğarken

Kasım ayının ilk günü sabah erken kalkmam gerekti, yazdan beri bu kadar erken uyanmamıştım. Havanın o gün açık olacağı sabah güneşin doğuşundan belliydi. Ortalığı nasıl bir kızıllık kaplıyor, daha güneş görülmemesine rağmen bulutlar nasıl bir renke boyanıyor görmek lazımdı. Sanki gökyüzünün görünmeyen bir yerinden bir kova şarap rengi sıvı boşaltılıyor ve göğe, bulutların arasına, altına üstüne yavaşça yayılıyorlar. Gittikçe kızarıyor, yoğunlaşıyor ve acaip bir şey oluyor, sanki yoğun bir hazırlık, bir çalışma ve kısa sürelerle her an değişim, bir anı yakalayana kadar başka bir an geliyor, tam şimdi muhteşem oldu derken başka bir hale dönüyor, çabucak oluyor. Bana gökyüzü doğum sancısı çekiyor  hissi verdi. Sonra güneş göründü, doğum oldu, kızıllık kayboldu, beyazımsı, pembemsi bulutlar, mavi gökyüzü daha çok ışığa dönüştü, sararan bir gökyüzü oldu. Çok enteresan bir olay güneşin doğuşunu seyretmek. Düşünün ki bu benim balkondan gördüklerim, ya Nemrut'da olsaydım, ya Kapadokya'da veya daha da muhteşem neredeyse. İnşallah bir gün de oradan yazarım. Bir sabah erken kalkın siz de deneyimleyin.

Balık Zamanı

Çok şükür balık zamanı ve fırsat buldukça balık yemeğe çalışıyorum. Her ne kadar bu foto geçen aya ait olsa da ara sıra masamda balık, roka, şarap üçlüsü keyif veriyordu. Bu sıralar biraz perhiz durumları var, ne kızartma balık ne de alkol gündemde değil, inşallah kısa zamanda kavuşacağız. Henüz lüfer ile hasret gideremedik, zaten malum seninki kaç cm tartışması var, tezgahlarda görürseniz ihbar edin meselesi var. Ben balıkçılarda bol bol çinekop görüyorum ve konuşabildiklerime niye avladınız bunları, bıraksanız da lüfer olsalar deyince dövecek gibi baktıkları için artık konuşmuyorum. En azından almıyorum yemiyorum kendi çapımda onların düşüncesizliklerine, cahilliklerine katkı sağlamıyorum. Ama kaç kişiyiz, kaç kişi bu duyarlılıkta, kaç kişi uyguluyor, sonuç ne oluyor ? İnşallah toplum bilinci gelişir ve uygulamaya döner ve seneye artık bu konu konuşulmaz. Şimdi ben yine palamutlarla kendimi avutayım. Hem büyüdüler, hem yağlandılar, takoz kestirip elektrikli ızgarada nefaset oluyorlar. Tavsiye ederim.