30 Nisan 2009

23 Nisan Çocuk Bayramı













23 Nisanda Gündoğan meydanında protokolde Belediye Başkanı, Kaymakam, Ordu Komutanı, öğretmenler ve Velilerden oluşan topluluk önünde ilkokul öğrencileri kolbastı oynadılar, pek şekerdi hepsi. Güneşte hayvanlar mutlu mesut, deniz ve çiçekler mis gibi huzur içindeydiler.

23 Nisanda Bodrum
















Bunca yorgunluğa, moralsizliğe, yapılacak bin türlü işe rağmen önceden almış olduğum uçak biletlerimi değiştirmedim, sanki çalışıyormuşum gibi aradaki cumayı da katıp, 4 günlüğüne çarşamba akşamından Bodrum'a gittim. Eksik olmasın her zaman herşeye yardımcı olan bir arkadaşım beni misafir etti. Gündoğan'da harika taş evlerden oluşmuş bir sitede kalıyor. Sitenin bahçesinden ve etraftan çektiğim fotolar. Bu çiçeklere baktıkça içim açıldı. Buraya koyamadığım daha bir sürüsü de arşivlerde duruyor. Bu kadar çeşit, bu kadar renk cümbüşü, güzellik, papatyasından gelinciklere, sardunyalardan kaktüslere kadar ne çok çeşit bitki örtüsü var. İlk iki gün hayli soğuk ve rüzgarlı gelen hava sonra ısındı, havuz kenarında güneşlendim bile. Deniz hala buz gibi, suya giremeden sadece seyrettim. Yalıkavakta kahvaltı, akşamları balık, Türkbükünde çay kahve keyifi, Bodrum merkezde sokak arası turlamalar, arkadaşlarla buluşmalar, at çiftliğinde brunch, yolda koyunlar, uyuma, kitap okuma, denizi seyretme, kafayı boşaltma, enerji toplama, umutlu olma, yeni gelecek şeylere hazırlanma, düşünme, sonra hiç düşünmeme, akışa bırakma ve dua etme. İşte dört günlük birşey.
Oraya yerleşirmiyim diye bakma, iş bulurmuyum diye düşünme, burada ne yaparım diye sorma. Herşey olabilir, yeterki beklemesini, bakmasını, görmesini bileyim. İnşallah taşındıktan ve yerleştikten sonra yine denize girmeye, dinlenmeye ve morallenmeye gidebilirim. Hayat burada sanki daha hafif, daha kolay, herşey daha iyi gidiyormuş gibi görünüyor. Bu hisler benim içimde mi, yoksa bulunduğum yerde mi??
Belki de burada iş bulurum, mevsimlik çalışırım, kismet, her an herşey olabilir.





Mutlukent

Adı üstünde mutlu insanların yaşadığı yer gibi düşünür insan değil mi inşallah öyledir. Benim de bundan sonraki hayatımı geçireceğim yer olacak, Şekerpınarı dolaylarında bir bölge, ufak bir dairem vardı, üç sene içinde iki kiracı oturdu çıktı, tam yenisi ile kira kontratı yapacaktım, iş bitti haberi geldi, aynı güne denk gelirmi bu kadar mı olur tesadüf yani. Ama tesadüf değil işte sanki ?
Neyse şimdi orasını kendime alıştırmaya çalışıyorum, kendi evim, badanası, boyası, çelik kapısı, parkesi yapılmış, güneş gören balkonu olan küçük ama sevimli bir yer. Herkes orada nasıl yaşıyorsa ben de yaşayacağım. Beş dakkada Beşiktaş, on dakkada Nişantaşı yapamıyacağım, bir dolmuşla Taksim'e çıkamıyacağım, yürüyerek sinemaya, konsere gidemiyeceğim, market on adım mesafede değil, arkadaşlar hele hiç değil. Ama çok şükür arabam var, bir saat içinde yine şehre gelebilirim, sosyal aktiviteleri azaltarak, dostlarla daha seyrek görüşerek, birşeylere daha uzaktan, daha yavaş, daha sakin bakabilirim, belki biraz kendi tempomu yavaşlatırım ve de daha çok içe dönerim diye düşünüyorum. Insan sözlerine, dileklerine çok dikkat etmeli. Birgün otururken, tv veya gazete haberlerinden, olaylardan, insanlardan, olan biten abukluklardan o kadar sıkılmış, o kadar bunalmıştım ki, ben inzivaya çekilmek istiyorum yaa demiştim. Bunlardan uzaklaşmak istiyorum, ruhumu dinlendirmek istiyorum demiştim. Öyle dünya nimetlerinden elini eteğini çekmek değil de mücadele, kavga, karmaşa, koşturma olmadan yaşamak, hırslardan arınmak, stresle yaşamamak, herşeyin ve her anın tadını çıkarmak, niye dünyaya geldiğimi hatırlamak, sakin ve asude yaşamak istiyorum diye geçirmiştim. Belki de bu isteğim gerçekleşecek. Yeni taşınacağım yerdeki bir komşu burada huzuru bulursunuz, korkmayın demişti. İnşallah diyorum.

Nisan Şakası - 01 Nisan 2009

Aynen 1 Nisan şakası gibi oldu işten çıkarılacağımı söylemeleri. Durdu durdu bu tarihi buldu. Yeniden yapılanmaya gideceklermiş, başka türlü çalışma sistemi kurulacakmış, vs vs .
Eğer yeni bir iş olmazsa 33 sene 3 aylık çalışma hayatım sona erdi. Bu kriz döneminde, bu yaşta, bu memlekette, tekrar yeniden başlamak zor, emekli parası ile kirada oturmak daha zor, çalışmadan yaşamaya çalışmak enn zoru. Bu yüzden en kestirmeden ne yapabilirim diye düşününce bu diyardan göç etmek ehveni şer olacak. Zaten bir gün Istanbul'u terketmek için konuşup duruyorduk, esas emekli olup çekileceğimiz hayatı hayal ediyorduk, ben Ayvalık'a yerleşmeyi, çiçek, domates yetiştirmeyi, doğaya, denize, çiçek böceğe bakmayı hayal ediyordum. Ama böyle birdenbire değil, kendimi alıştıra alıştıra, belki yavaş geçişler halinde, ve de en önemlisi kendi isteğimle. Şu borcu da bitireyim, onu da yapayım, bunu da alayım sonra ehh artık tamam derim. Evdeki hesap çarşıya uymadı, Allah bu işler senin planlamanla değil benim planımla olacak dedi. Sen bir türlü kendi elinle yapamıyacaksın, ben sana böyle yaptıracağım dedi. Belkide iyi eyledi, hayırlısı olsun diyorum. Her işte bir hayır vardır, hiçbirşey tesadüf eseri değildir. Çok üzülüyorum ama belli etmiyorum.
Bu inancım gün geçtikçe kuvvetleniyor ve hayat bana ne veriyor, daha da neler getirecek diye bakmaya ve görmeye çalışıyorum. Şimdi eşyaları topluyorum, kullanmadığım, dursun sonra bakarım dediğim, belki lazım olur dediğim, giymediğim, takmadığım, kullanmadığım eski yeni ne varsa paketliyorum birilerine dağıtıyorum. Azalmam, hafiflemem lazım gideceğim ev küçük oraya sığmam lazım. Insan ne çok şey biriktiriyor, veya ne çok şey evde birikiyor. Öyle eskici bir tip olmadığım halde, daha buraya taşınalı birbuçuk sene olup, zaten gelirken birsürü şeyi attığım halde yine de ne çok şey varmış elden çıkması gereken. İnşallah gittikleri yere, insana faydalı olurlar, güle güle kullanırlar. Sadeleşmek lazım, azalmak lazım, hafiflemek lazım. O zaman başka gerekli şeylere yer açılıyor galiba.