2 Nisan 2010

Ebru Sanatı

Ebru'nun birçok tarifi var ama ben en çok bunu sevdim. Ebru; Suyun gökkuşağına aşkı demektir. Ne güzel demişler dimi?? Esasında "Ebru ;  Birbiri içine geçmiş, ancak karışmamış, bakışla ayırdedilebilecek şekilde duran renk ve şekillere denir. Sanat olarak Ebru, "su üzerine serpiştirilen sıvı boyanın rasgele bezendiği şekillerin ve bu şekillere müdahale edilmesiyle meydana gelen figürlerin kağıda aktarılarak sergilenmesidir". İşte esas anlamıyla budur, en güzel tarif. Bizde bunu uygulamaya başladık. Kitre denilen suyun hazırlanışı ve koyduğumuz tekne denilen  kabın içine, karıştırarak elde ettiğimiz boyaları, at kılından, bizzat yapmasını öğrendiğimiz fırçalar yardımı ile atmaya başladık. Önce tek renk, sonra iki renk ve sonra üç renk ile fırçayı elimize vurdurarak atmaya çalıştığımız boyalar ile çıkan şekillerde "Battal Ebru" denilen en temel ve ilk halleri yaşamaya başladık.
Aslında Ebru Sanatı çoook önceleri başlamış, kesin tarih bilinmemekle beraber, 13 yy dan beri varolagelmiş. Osmanlı devrinde çok yapılmış, çok iyi ustalar yetişmiş. Bu sanatın felsefesi, yapılışı, meydana gelişi, yapma anı, boyalarla haşır neşir halleri, sabırla beklemek, en az hata yapmak için çok iyi hazırlanmak, sessiz, sakin ve rahat olmak. Meditasyon gibi, kendini o ana, o hallere ve renklere bırakmak, yavaşça, sessizce, sakince suyla başbaşa olmak, suya müdahale etmenin, yapacağın şekillerin, hayalindeki şeklin eline yansıyıp seni yönlendirmesi, o birebir halleri bana çok tanıdık geldi, beni benden aldı. Aynı yoga yaparken, meditasyon yaparkenki gibi, bir olmak, bütün olmak, sadece sen ve O olmak halleri çok güzel. Tabi 14 kadından oluşan atölyemiz benim için gerekli olan sessizlik ve sakinliği çok yaşatamıyor ama hep, burada herşeyi öğrenip, ileride kendi atölyemde özgürce çalışacağımı ve yaratıcılığımın sonuna kadar gidebileceğimi hayal ederek daha bir istekle sarılıyorum. Bana ilaç gibi geliyor, teşekkürler Allahım sen hep beni duyuyorsun.

Resim Dersleri

Hani biz küçükken hatta gençken annelerimiz "gün" yaparlardı ya, maksat sohbet olsun diye çay, pasta, börek, çörek eşliğinde bazıları "konken partisi" derken, bazıları "altın günü" derken bu yeme içmeler alıp başını gitmişti. Hepsi bin kilo olmaya doğru gittiklerini farkedip bu sefer ev işlerinden ve artık büyümüş çocuklarının işlerinden arta kalan zamanlarda ne yapacaklarını düşünmeye koyulmuşlardı. Kimisi dikiş dikiyordu, kimisi örgü örüyordu zaten ama yine de canları sıkılıyordu ki o sıralar Belediyenin açtığı elişi kursları imdada yetişmişti. Çiçek yapmak, tahta boyamak, makreme, incik boncuk yapmak, şimdilerde stililistlik, grafikerlik, lisan kursu, resim kursu derken bir sürü bölümler vardı. Benim annem de çiçek yapma ve makreme kurslarında ne güzel şeyler yaratmıştı, evi süslemişti. Şimdi hala bu kurslar devam ediyor, hepsi sanki okul gibi belli bir disiplin ve program eşliğinde neredeyse altı ay sürüyor ve sonunda sertifika bile veriyorlar.  İşte bendeniz cennet kuşu da emeklilik günlerini yaşarken ve eylülde başlayan şehirdeki kursları kaçırdığım için esef ederken bizim mahallede "Ebru Kursu" başladı. Ben istedim bir göz Allah verdi iki göz misali, taaa Istanbul'dan beri kaç senedir ebru yapmasını öğreneyim diye düşünüp yapamayınca bir kenara koyduğum bu arzum, beklenmedik bir zamanda ve beklenmedik bir şekilde önüme geliverdi. Ne çok canı gönülden istemişim ve sonra da unutmuşum, işte gerçekleşiyor. Ahh keşke diğer arzularımı da bu şekilde yapabilsem...
Ebru yapmadan önce, renkleri tanıma ve hangi renk ile hangi rengi karıştırırsam ne renk elde ederim, açmak için ne yapmalı, koyultmak için ne yapmalı gibi temel bilgileri öğrendik. Resim kağıtları üzerinde renk çalışmaları yaptık. Ana renkler olan kırmızı, sarı ve mavi ile işe başlandığını, sadece bunların karışımından diğer renklerin elde edildiğini, siyah ve beyazın yardımcı renk olduğunu açmak veya koyultmak için kullanıldığını öğrendik. Çok zevkli, çok enteresan bir dünya, ödev olarak da renk çemberi yaptık. Ayrıca teori derslerimiz de var. Haftada iki gün kendimi bu dünyaya veriyorum. İçimdeki yaratıcılık marifetleri açığa çıkıyor.

Bahar Dalları

Bu mevsimde ağaçların böyle beyaz, açık pembe veya koyu pembe baharlar açması, dalların gelinler gibi süslenmesi çok hoşuma gidiyor. Ama bir türlü hangi ağaçların beyaz, hangi ağaçların uçuk pembe, hangi ağaçların da koyu pembe baharlarla bezendiğini öğrenemedim. Bunun üzerinde biraz daha çalışmam lazım. Bu yaşa kadar öğrenemeyen bundan sonra inşallah bunu keşfeder artık. Şimdilik görünüşlerine bayılıyorum, inşallah çok soğuk olmaz da bu dallar bozulmaz. Zaten ömürleri kısa sürüyor, hele kuvvetli bir rüzgar olursa savulup gidiyorlar. Seyretmesi, fotograflarını çekmesi çok zevkli bence. Bir arkadaşımın evinin yan bahçesinde yazın parmak kadar dutların olduğu ağacı bildim, bembeyaz açıyorlar, hemen onları tespit ettim. Bir de buradaki mahallemin pembe baharlar açan ağaçlarını çektim. Ne ağaçı olduklarını öğreneceğim.
Aslında ben Ziraat Fakuültesine girecekmişim. Keşke o zaman buna kafam bassaydı da kendimi ona yönlendirseydim. Ama bu çiçek böcek merakı da otuzumdan sonra başladı o da başka. Ahh insan birazcık da olsa ileriyi görebilme yeteneğine sahip olsa, yani çok değil şöyle 1-2 sene sonrası. Flashforward dizisini izliyormusunuz, görse bir türlü görmese bir türlü diyeceksiniz şimdi de, haklısınız.....