29 Nisan 2008

Evde Oturmak

Bugün 65 gün oldu ben evde oturalı. Günler supersonik hızla geçiyor, herşey ne kadar çabuk değişiyor, ama bazen bana herşey aynı, hiç değişmemiş gibi geliyor, bazen de neler oluyor, nerden nereye geldik bu ne zaman oldu diyorum. Yani iniş çıkışlar işte, bir gün öyle bir gün böyle.
Ama evde oturmanın bazı keyifli taraflarını da keşfetmeye, yaşamaya çalışıyorum.Sabah kalkıp meyva salatası yedikten sonra Maçka parkında yürüyüş, aletler, tekrar yürüyüş, eve dönüş, duş, kahvaltı, gazete ve işlere başlamak. Joy FM de enn damar aşk şarkılarını dinlemek, hele "Kalp Kalbe Karşı Derler (Aslı Güngör)" ve "Batacağım kadar battım (Ferhat Göçer)" -bu şarkılara bitiyorum - veya Lounge FM deki her zaman şahane müzikleri dinlemek,arada örgü örmek,okuyacağım ve yazacağım şeyleri sıralamak. Sonracıma eğer iş görüşmem yoksa bütün gün evde kalıp tercümeye devam etmek. Inşallah altından kalkabilirsem kitap tercüme etmeye başladım, hem üç kuruş kazanmak hem oyalanmak, hem lisanı unutmamak.
Balkondaki çiçeklerimi, evin önündeki parkdaki ağaçları seyretmek,pembe domates fidelerimin büyümesi için onlarla konuşmak, sonra kafamın tasının atıp Maria Callas CD si koyup bangır bangır dinlemek. Yemek yapmak, çamaşırları yıkamak,kurur kurumaz ütü yapmak.Bilgisayarın başına oturup mailleri okumak, iki gün üst üste okuyamazsam dünyadan koptuğumu zannetmek. Arayan arkadaş varsa telefonda dertleşmek, kimse aramaz ise kendini iyice yalnız ve unutulmuş hissetmek, yani ezcümle bir garip durumlar...
Bakalım daha ne kadar devam edecek, ben buralara neler yazacağım.

Pembe Domateslerim


Bu sene de tohumlar ekildi, fide olmalarını bekliyoruz. Minicik tohumdan yavaş yavaş gelişme, iplik gibi fidan olmaya hazırlık, sonra gelişip kalınlaşıp fidan olmak büyük saksılara geçmesi, büyüdüğünü görmek, çiçeklenme ve meyva verme durumları, çok sabırlı, uzun ama çok hoş bir serüven.
Evde Pembe Domates Yetiştirme bu serüvenin adı, yine yeniden, bu sene de azimle, inşallah başarı ile sonuna kadar.....

Utanıyorum

Valla son günlerdeki gündeme bakınca içim bir tuhaf oluyor. Gazeteleri okusam bir dert okumasam bin dert, tv seyretsem bir türlü seyretmesem bin türlü. Üzmez gibi adamların yaşadığı bir memlekette oturmaktan utanıyorum, Pippa'yı öldüren bir adamın olduğu bir şehirde olmaktan utanıyorum, Baykal gibi bir CHP başkanının olduğu partiye oy verdiğim için utanıyorum, 1 Mayis'ı bayram ilan edip sonra da Taksimde yürütmeyeceğim sizi diye ortamı geren bir Valinin şehrinde yaşadığım için utanıyorum. İş yapmaktan, memleketin hayrına çalışmaktansa kendine göre izahlarla ortamı güllük gülistanlık gösteren, her yaptığı abukluğu gayet pişkinlikle çok mühim bir iş yapmış gibi gösteren, devamlı polemik yaratacak konuları bulup ortaya seren bir başbakanın idaresinde yaşamaktan utanıyorum.
Bir zamanlar hep bunu söylerdik, hala aynı yerdeyiz; eller gidiyor aya, biz hala yaya.
Bütün dünya kriz diyor, her çeşit kriz, ekonomik, gıda, tarımsal, ekolojik, daha bir sürüsü... Ama biz kısır döngüler içinde ver gülüm al gülüm. Bu kadar mı aymazlık olur, bu kadar mı vurdumduymazlık. Bu kadar mı bu insanların efendiliği, dayanma gücü, terbiyesi, sabrı zorlanır, üstüne gidilir, isyan etme, çıldırma noktasına getirtilir. Ne öğrencisi, ne işcisi, ne hastası, ne ustası adam yerine konulmaz. Neyi bekliyorsunuz, ne olsun istiyorsunuz, toptan isyan edip geri dönülmeyecek raddelere gelmemek için ne yapmayı düşünüyorsunuz.
Bu güzelim memlekette, bu güzelim şehirde, bizlere verilmiş dünyanın en şahane imkanlarıyla, nimetleriyle yaşayıp şükretmeyi, herşeyin burada kalacağını giderken hiçbirisini yanımızda götüremiyeceğimizi ne zaman anlayacağız. Kaç kere daha dünyaya insan olarak gelmemiz lazım uyanmamız için, farkına varmamız için, bunları illa bir şekilde ödeyeceğimizi hiç mi bilmiyoruz, hiç mi düşünmüyoruz.
Valla çok utanıyorum, gelecek nesillerin (eğer ellerinde birşeyler kalırsa) Atalarımız da neler yapmışlar diye baktıkları zaman, içlerinden geçireceklerini düşününce çok utanıyorum.
Kendim söyleyip kendim dinliyorum.