29 Nisan 2007

ÇAĞLAYAN


Yine yürüdük, hep beraber yanyana, yaşlı, genç, baş örtülü veya beli çıplaklar, 60-70 yaşındalar, 5-6 yaşındalar , hatta annesinin babasının omuzunda gelenler ve pusette oturanlar. Biz arkadaşlar Şişlide buluşup oraya 13.00 civarı vardık, herkes sabahtan çıkmış gelmiş bile. Yollardaki insan seli, her yönden oraya doğru gelenler harikaydı. Bu kadar çok bayrağı ne 19 mayıs, ne 29 Ekim törenlerinde görmedim. Hepimiz ne kadar çoşkuluyduk, bayrama gider gibi, gayet düzgün, gayet disiplinli, birbirine saygılı bir düzen içinde. Milletimiz bilirsiniz bir konsere girerken, otobüse binerken, sinemadan çıkarken bile itişip kakışır, bunu görürüz hep dimi. Burada yok böyle birşey, en çok buna şaştım kaldım. Şans eseri diyeceğim, en arkada olmamıza rağmen adım adım önlere kadar geçebildik, meydana yakın bir yerde konuşlandık, en azından sahneyi görmesek de konuşulanları duyalım istedik. İlk çıkanları kaçırmışız, Bulutsuzluk Özlemi'ni duyamamıştık, Rutkay Aziz Nazım'ın şiirini okuyordu, tv de gördüm ne çoşkuluymuş meğerse. Türkan hn, Necla hanım ne güzel konuştular, Nur hn ne kadar heyecanlı ifadelerle çoşturdu bizi, en son Tuncay Özkan iyice ateşlendirdi hepimizi. Her sözünde topluca tepkilerimizi, ya bahsettiği kişi veya konulara göre yuhhh diyerek veya eveeet diyerek dile getirdik, Çankaya'ya çıkartmıyacağız diye söz verdik. Laiklik, demokrasi, cumhuriyet üzerine bağlılığımızı tekrarladık, sol partilere birleşin diye bağırdık. Yazılı pankartlar memleketim insanının ne yaratıcı olduğunu gösteriyordu, bunları ara sıra sözlü olarak da tekrarladık.
Beni enn çok vuran şarkılar oldu. O dalgalanan, o kadar çok sallanan bayraklar arasında Ayten Alpman ile "Memleketim" şarkısını söylemek, Edip Akbayram ile "Aldırma Gönül" ve "Eşkiya bu dünyaya hükümdar olmaz" şarkılarını söylemek tüylerimi tiken tiken etti valla.Gerçekten bu memleketi seven, şeriata karşı çıkan, demokrasiden başka bir idare şekli bilmeyen ve hepimizi birden kucaklayacak bir cumhurbaşkanı isteyen, samimiyetle kardeşce yaşamak isteyen bu güzel topluluk gözlerimi yaşarttı, içimi ferahlattı, çok etkilendim.Sonra program bitince yine olduğumuz yerde geriye dönerek, yine sloganlarla, şarkılarla, her birini defalarca söylediğimiz "Dağ başını duman almış" ve "10.yıl" marşları ile dönüş yoluna geçtik. Çağlayan, Mecidiyeköy, Şişli, Osmanbey derken ben ayrıldım, grup Taksim'e devam etmiş. Ama dönüş yolunda geçtiğimiz her yoldaki evlerden sarkan bayraklar, ellerinde sallayan insanlar, pencereden balkondan bize el sallayan veya marşlara eşlik eden insanlar, bir de, balkonda gördüğümüz elinde bayrak olan yaşlı bir amca veya teyzeyi bizim durup alkışlarla ona eşlik edip sonra tekrar yürümemiz görülecek şeylerdi. Insan içindeyken anlamıyormuş, orada olduğum halde akşam tv den seyrederken tekrar gözlerim yaşardı.

Tayyip saysana, kaç kişiyiz baksana..... Bin dirilmiş kıtalar.....




Canım sıkılıyor 28.04.2007

Gecenin bir saatinde bunlari yazmama sebep bu son günlerde olan bitenler cok canimi sıkıyor benim. Bugünlerde birbirimize gönderdiğimiz maillerde de gördüğümüz gibi,dörtbir yandan düşmanlıklarla sarılmış memleketimiz, bir yandan bölünme planlari doğrultusunda masaya yatırılıyor, bir yandan da üç tane kuklanin elinde oyuncak olup gidiyor.
Böyle traji-komik bir seçim yapmaya çalışma çabalarını da yüzlerine gözlerine bulaştırdılar esef ediyorum. Hiçbir uyarıdan uyanmadıkları gibi, onca yürüyüş, onca konuşmalardan da ders çıkarmayıp burunlarinin doğrusuna gidiyorlar, canim sıkılıyor. Derken dün gece gelen muhtıra, arkasindan Çiçek'in veciz cevapları, yorumlamalari, pes yani dedim.
Üç yaşımdan beri her on yilda bir darbe görmüs bir vatandas olarak, 12 Eylülden 1980 den sonra artik iyice tüylerim diken diken olur. Nitekim'in bir yerleri sızlıyormu diye düşünürüm ama hic orali bile değil pişkin, hala da laf etmeye yetkili buluyor kendini. Hoş ona mikrofon uzatıp yorum soranlarda kabahat ama neyse. Bu kadar darbenin memleketi nerelere götürdüğünü ve bugün nerede olduğumuzu görünce daha çok canım sıkılıyor
Ama bu sefer sanki Büyükkanıt birşey yapsın diye duaci olacağız neredeyse gibime geliyor.
Tek tesellim 14 Nisanda Ankarada yaşananlari gördük duyduk, şimdi de yarin 29 Nisanda Istanbulda benim gibi düşünenler var, beraber olacağız diye seviniyorum.
Yoksa geleceğe ait ümidim gittikce azaliyor, kırılıyor, gittikçe daha cok endişeleniyorum ve azınlıkta kalıyoruz diye üzülüyorum.
Bazı TV ve gazetelerin bu kadar abes bir şekilde iki yüzlülüğü, bu kadar tek ses borazanliği yapmalari, abuk sabuk programlarla insanlari oyalamalari, hatta dalga gecmeleri, bazi köşe yazarlarinin veya TV programcilarinin insanlara bambaşka şeyler anlatmalari ne komik hem de ne üzücü.
Muhalefet(demeye bin şahit ister)partilerinin yüz karası dansözlükleri, hepsini toplayip bir araya getirsen yine bir halta yaramıyacaklarını görünce hepten ümidimi yitiriyorum, canım sıkılıyor.
Hergün gazeteleri okusan bir dert okumasan bir dert, TV de açık oturumlari takip etmekden gözlerim kanlandı artık.
Bu gece önce habertürk kanalında, sonra da skytürk de konuşmaya çıkan Ercan Çitlioğlu'nu (Bahçeşehir Univ.Stratejik Araş.Bl.Bşk.) insallah dinlemişsinizdir. Olayları çok daha güzel bir üslupla inceleyerek anlatti, nerden başladı, nasıl gelişiyor, neyin altında ne yatıyor, niye gecenin bir yarisi o bildiri cikti, konularını yorumladı.
Bilmem ki sizler de benim kadar bunları kafaya takıp canınız sıkılıyormu? Burada öylesine bir paylaşmak istedim.
Hadi yarın Şişlide buluşuyormuyuz, bayraklar elimizde yürüyormuyuz?İnsallah herşey daha iyiye gider, hakkımızdaki en hayırlı şey, aklın yolu birdir diye hepimiz sallanip kendimize geliriz.

Baharda Uzunya 22.04.2007

Havalar ısınmaya başladı ya, bizim de kanımız kaynamaya başladı. Yağmur da yağmıyor, bu yaz hem kurak hem çok sıcak geçecek, doğru dürüst kış göremedik ama soğuklardan da bıktık artık. Hadi bir kahvaltı yapalım, hemde çoluk çocuk şöyle bir kırlara yayılalım, piknik yapalım dedik.En son gittiğimde, yollarında arabamla telef olduğum Uzunya'ya niyetlendik yine.

Birkaç araba olunca ben hemen bir arkadaşın arabasına monte oldum, ne olur ne olmaz, benimkisi sabıkalı o yolda.Deniz çarşaf gibi, hava biraz estiriyor ama güneş ısıtıyor ılık ılık, iyiki erken davranmışız, sonradan çok kalabalık oldu. Masaya bir yayıldık, bal kaymakdan menemene, domates salatalıktan çay kahveye allah ne verdiyse götürdük. Ne güzel oluyor böyle arkadaş grubu hem sohbet hem yemek, hem açık hava, güneş deniz kenarı, bir pazar sabahı için daha ne istersin.Sonra çocuklu olanlar yanlarında getirdikleri uçurtmaları uçuracağız diye bayağı bir debelendiler, bu arada çocukken uçurtmaları olmamış veya doyamamış büyükleri izlemek daha eğlenceliydi, çocuklara gösteriyor ayaklarda kendileri mest oldu. Çimlere yattık, kedi gibi gerindik, kemiklerimiz ısındı, deniz kıyısında taşları seyrettik. Sonra tepelere doğru yürüyüşe çıktık, bayağı bir rüzgar yedik ama manzara harikaydı.
Biz tabiat toprak olduk, havayı içimize çektik, su olduk, güneş olduk, rüzgar olduk. Tüm haftanın yorgunluğunu, negatif enerjiyi, bütün sıkıntılarımızı, problemlerimizi orada bıraktık, bir rehavet içinde 16.00 gibi evimize döndük, bahar çarpması yaşayanlar kendilerini yatağa atmışlar, birkaç saat uyumuşlar.Bende bir enerji bir dinamik hissetme, okuyamadığım gazeteleri devirdikten sonra ütüye başladım. Merhaba yeni hafta....