14 Temmuz 2006





Simena'dan fotolar,

12 Temmuz 2006

KAŞ YAPARKEN GÖZ.....


Ahh blogcuuum seni nasıl özledim, kaç gün oldu iki satır yazamadım. Kaş'a gittim döndüm, anlatmam lazim, resimleri göstermem lazim ama buraları toplamaktan vakit bulamıyorum.
Gitmeden önce yazdıklarıma baktım da, gerçekten çok yüzdüm, buruşuk parmaklarımın resmini çekmeyi unuttum, kitap okudum Inci Aral'dan "Taş ve Ten" çok tavsiye ederim. Nermin Bezmen'den "Sır" hala bitmedi fena değil, biraz masalımsı havada olsa da, şimdi elimde Tuna Kiremitçi'nin " A.Ş.K neyin kisaltması" kitabı var, parça parça yazılar, henüz bitmedi, içlerinden bir tanesini pek beğendim yakında buraya koyacağım. Onun ilk kitabını okuyorum, millet kaç tanesini çoktan devirdi, ben anca yetişiyorum, neyse hiç yoktan iyidir.
Kaş çok değişmiş, kaç sene olmuştu gideli unuttum, bir sürü yeni binalar, oteller, yollar açılmış, meydanlar, dükkanlar, cafeler, lokantalar dolmuş. Turistler çoğunluk alman veya kuzey avrupa ülkeleri veya ingilizler, ama bu sene beklenenden daha az oldukları için esnaf pek mutsuz. Kupa bittikten sonra gelirler inşallah diyorlar. Kaldığım pansiyon, Küçük Çakıl denilen bölgede ufak basit bir yer, sahipleri pek tembel, hiçbir iyileştirici, geliştirici şeyler yapmamışlar, halbuki yer olarak pek avantajlılar, anne,baba, çocukların işlettiği bir mekan. Bütün binalar dağlara doğru dayamışlar sırtlarını, aralardan fışkıran begonviller, zakkumlar, yaseminler, nefis manzaralı, önünden yol geçiyor, sonra kayaların üstünde plajlar.
Burada durun işte çok fena bu sistem, dipdibe şezlonglar, şemsiyeler, çoluk çocuk herkes bir arada, ne kitap okuma, ne kafa dinleme, ne itiş kakış olmadan denize girme mümkün değil.
Ben de iki gün oralara takildiktan sonra Limanağızı denilen yeri keşfettim karşı kıyıda bir ufak koy, (aşağıda en sol res.) çakıl taşlı yine ama sahilden giriyorsun, hergün tekne ile oraya gitmeye başladım, nasıl sakin güzel bir yer, sessiz, ufak bir restoran var, gün boyu yayıl, kitap oku, uyu, denize gir, müzik yok, kalabalık yok, ferah yüz yüzebildiğin kadar, akşam yine tekne almaya geliyor. Bir gün Kekova tekne gezisine katıldım, üç ağızlardan başlıyor, akvaryum koyu, korsan koyu, kekova (en sağ), simena (ortada) ayy nasıl güzel koylar, deniz lacivert veya turkuaz rengi, pırıl pırıl, berrak, nefis, gözlük ve şnorkel aldım, ilk defa deniz altında balıkları seyrettim, bambaşka bir dünya orası, bir de dalsam neler görecektim kimbilir. Simena nefis bir yer, harika taş evler var, ufacık bir köy ama sahildeki ufak restoranlar kırmızı sardunya cenneti, sokaklar daracık ve dik, ama tırmanıp çıkınca, çay bahçesinde manzara eşliğinde bir kahve içmek harikaydı, bu kadar ücra bir köşe, deniz yolundan başka neredeyse hiç yolu olmayan bir yer, oradaki insanlar, çiçekler, deniz, ahh ahhh....

TATİL ANILARI

Bir hafta tatil yaptım, bir ay anlatacağım artık. Ama ne yapayım, hoş şeyleri paylaşmayı seviyorum, biraz da gözlem yapıp aktarmaya meraklıyım. Sonra japon turistler gibi habire resim çektim onları koymalıyım, ben yazmalıyım yani...
Kaş da habire elektrikler kesiliyor, akşamlari alışkanlık haline geldi sanki, 45 dk, 1 saat gidiyor, maçların olduğu akşamlar herkes isyanlardaydı, ama öğrendik ki bütün Türkiyede olmuş. Çay bahçeleri, restoranlar, tüm cafeler plazma tv ekranlari veya neredeyse sinema perdesi büyüklüğünde ekranlarla maçlar anında seyrettirdiler, bu arada yiyecek - içecek servisleri de harika. Akşamları heykelin olduğu meydan açık cafeye dönüşüyor, meydana bakan bütün yerler sandalye ve masaları ortaya doğru genişletiyor, kaldırım ve duvar üstünde oturanlarla birleşiyor, koşturan, top oynayan çocuklar, yürüyenler, oturanlar, içenler, yiyenler, konuşanlar, oradan geçenler, yabancılar Türkler herkes bir bütün oluyor ve kaynaşıyor, gerçekten hoş bir manzaraydı. Ama herhalde turist azlığından diyorum yiyecek fiyatları biraz pahalıydı, çok güzel çipura ve akya balığı, kalamarlar, deniz börülcesi yedim. Bir Kanadalı, 3 İngilizle tanıştım arkadaş olduk, şimdi mailleşeceğiz, onlar Ist. gelecekler, ben de onlara gideceğim, inşallah.....
Valla çok tavsiye ederim, siz de gidin, öyle bodrum, çeşme gibi yerler istemeyenler, benim gibi denizi neredeyse içecek kadar seven özleyen, sakinlik ve tabiat güzelliği arayan, Istanbul'dan bıkan, gerçek denizle kucaklaşmak isteyen, güzel ingiliz veya alman kızlarını seyretmek isteyen (erkeklerde iş yok), koylarda dalıp deniz altına bakmak isteyenler gitsin, sefam olsun.
Kaşda her sabah bir anons duyuluyor, bilmem kim efendinin oğlu falankimin sünnet düğünü filanca yerde yapılacaktır, bütün halkımız davetlidir, ertesi gün bilmem kimlerin kızı ile falancanın oğlu evlenecek, evde düğün yemeği veriliyor, hepiniz buyrun, çok komikti yaa, çok da sicak, şeker, biz gibi dimi ?? Gidemedim ama yazık oldu.....
Bir başka sefere diyorum, sizi resimlerimle baş başa birakıyorum.