14 Ekim 2010

Mayra Andrade

Bu güzel, zeytin gözlü nefis dudaklı ve sesi çok güzel kız, 1985 de Küba'da doğmuş ama ergenlik yaşlarına kadar Cape Verde'de yaşamış. Daha sonra Senegal, Angola, Almanya ve Fransa'da yaşamış. Küçük yaşlarından beri şarkı söylüyormuş, şarkıcı olmak için doğmuş. En son çıkardığı CD de üç şarkı da kendi bestesi. Ustası Cesaria Evora'nın mirasçısı diyorlarmış. Aynı kökenden geliyorlar. İlk albümü "Navega", daha çok fransızca parçalar söylemiş, sonra Brezilyalı müzisyenlerle çalışıyor, portekizce söylediği ikinci albümü "Storia Storia" onu ve müziğini daha iyi anlatıyormuş. Çok hoş bir sesi var, yumuşaçık, sıcacık, kendisi de nefis bir hanım.  
Şimdi bu güzel hanım Türkiye'ye geliyor, İş Sanatta konser verecek. İşSanat böyle harika sesleri nasıl buluyor buralara getiriyor bilmiyorum ama çok kutluyorum. Programda tesadüfen görünce ilgilendim ve kimdir bu diye bakıp araştırdım. Reklamı da yapılmıyor, herkes duymadan zaten küçük olan salondaki biletler tükenmeden alıp giderim inşallah diye umuyorum. Olmazsa CD sini alırım, evde , arabada doya doya dinlerim, ama kendisini de görmek fena olmaz hani.  Sitesine girin inceleyin, şarkılarını dinleyin, videolarını izleyin, fotograflarına bakın, birçok önemli müzisyenle çalışmış, şarkı söylemiş, etkilenmiş. Bence çok genç ve geleceği parlak, belki biz burada yeni tanışacağız, kendisi zaten oldukça meşhurdur ama yine de yolu açık olsun, daha uzun yıllar onu dinlemek ve izlemek zevk olacak sanırım.

Şili'deki Madenciler

Bu madenciler kurtuluyor ya, ben de tv başında ağlıyorum, sanki içlerinde kardeşim, akrabam falan var. Haberin ilk çıktığı günden beri merak içindeydim. Bizim memleketimizdeki kazaları da tv lerden gazetelerden görüp okuyoruz ya, kaç kişi canverdi, gün sayıldı ulaşılamadı kurtulamadılar ya, heryer öyle sanıyordum. Bunlar da kalacaklar, kurtulamıyacaklar diye ilk günden üzülmüştüm. Sonra bir proje geliştirdiler, şöyle yapacağız, bu kadar günde böyle yapacağız dediler, hakikaten de dediklerinden de erken bitirdiler ve adamları kurtardılar işte. Mucize gibi sabahtan akşama kadar onları seyrettim, her çıkanla yeniden ağladım, ne oluyorsa bana anlamadım. Ama bu senenin en önemli olayı hatta 2010 mucizesi diye tarihe geçtiler bence. Ne olur bizimde memleketimizde bir kaza olursa bunlar gibi olsun, önce üzülelim sonra sevinelim, herkesi kurtaralım lütfen biz de onlar kadar insana değer verelim, önemsiyelim. İnsan olmak çok önemli birşey. Çıkanlardan birisi ne güzel şeyler söyledi. Insan yanındayken sevginin önemini bilmiyor, ona sevdiğini söylemenin ne kadar güzel birşey olduğunu farketmiyor dedi veya buna benzer birşey. Herkesin ve herşeyin hakkını vaktinde verelim iş işten geçtikten sonra değil.

Sonbahar

Yaz bitti, ne çabuk geçti yine o güzelim, acaip sıcak, bunalım rutubetli günler. Şimdi düşünüyorum da hiç bitmeyecek sandığım ve ben sıcaktan nasıl ölünürmüş işte şimdi öyle olacak diye düşündüğüm günler ve geceler bitti. O zamanlar, kış gelecek ve bu ev nasıl soğuyacak, boşver sıcak iyidir diye diye kendimi rahatlatmaya, rutubet olmasa sıcağı çok severim diye düşünmeye çalışıyordum. O zor geçirdiğim günler ne çabuk bitti. Deniz, güneş, tatil, seyahat derken son bir Bodrum turu yaparım diyordum olmadı. Arkadaş çocukları düğünü vardı, o da geçsin, bu da bitsin, ucuz uçak bulayım derken soğuklar bastırdı, bir de dediler, son bilmem ne kadar yılın enn feci kışı olacak, oturduk  kaldık  yerimizde. Şimdi o ani soğuklar sanki geçti de normal bir sonbahar yaşıyoruz. Bu sefer de çok yağmur var. Ama yine de sokaklardaki renkten renge dönüşen yapraklar, kelleşmeye başlayan ağaçlar, artık balkon kapısının bütün gün açık kalmaması, balkondaki çiçeklerden sararıp solanlar, (bir tek sakız sardunyam güneş gördükçe çoşmuştu, maşallah hala iyi gidiyor) üzerime giydiğim t-shirt, hırka, pantalon gibi şeylerin gittikçe kat kat artması ve bazen yünlülere dönüşmesi, ince askılı bluzlardan eteklere, açık sandaletlerden mayolara kadar yaza ait ne varsa herşeyin derlenip toplanması ve naftalin kokulu kışlıkların çıkıp havalanması ile iyice kendime gelip yazın bittiğini kabul etmem lazım. Oysa hala pastırma sıcakları olacak diye bekliyorum ama kimbilir belki bir ara olur. Zaten önce Ağustos sonu arkadaşımı kaybetmemle kimyam bozuldu, ondan sonra daha da iyice düzelemedik ben ve benim gibi onun yakınları, arkadaşları, kendi aramızda bile konuşamıyoruz hala, bugün 45 gün olmuş. Nasıl sanki çoook olmuş gibi bir his bile geldi üzerimize, ne çabuk, ne kadar normal olarak....
Ne kadar hüzünlü de olsa, ne kadar yemyeşil yapraklar sararıp, kızarıp, kahverengiye dönüşseler de, ne kadar güneş yüzünü göstermekte cimrileşse de, ne kadar üzerime kalın kazaklar giysemde, ne kadar sıcaklık kemiklerimi ısıtmasa da, hayat yine yeni bir başlangıç sunuyor, gün dönümü oluyor, başka bir dönem başlıyor artık. Birçok canlı kış uykusuna yatıyor, kendini dinlenmeye, sakinliğe çekiyor, toprak uyumaya başlıyacak, herşey ve herkes daha yavaş hareket edecek. Ben yine her sabah çiğerlerime temiz havayı çekmek üzere nefes talimleri ile yürüyeceğim, sporumu yapacağım, bu sefer evde de plates yapmaya başladım bir de plates topu aldım.
Ayva, nar çıkıyor, mandalina çıktı bile ama ekşi, sonra sebzeler, herşey sonbahar havasına uygun olarak pazarlara yayılacak. Depresyon mevsimi diyorlar, geçen senenin aksine ben bu sonbaharı ve kışı gayet neşeli karşılayacağım, depresyona girmeyeceğim, aksine dingin, sakin, olgun, hazmetmiş, durmuş oturmuş bir hal var üzerimde. Yani içimdeki his böyle, çok daha sağlam, gerçekten tam manası ile dinginlik hissediyorum, ağır çekim gibi hayat, sanki önümde ağır çekim ilerliyor, insanlar, olaylar, sözler, günler, geceler herşey böyle sonbahar yaprakları gibi renklerle dönüşüyorlar. Ben bir camın arkasından bakar gibiyim, resimdeki renkler önümden geçit yapıyor sanki, ağır ağır ilerliyen bir filmi izliyor gibiyim. Sakin, uslu, sessiz, pastel heryer ve herşey. Hoşgeldin sonbahar, hayatımızın yeni dönemi, yeni başlangıçları, yeni döngüleri hoşgeldiniz...