8 Ağustos 2007

Idatur Temmuz 2007












Son 15-20 senedir yaz tatilimde hep aynı yere bir kere gider oldum. Tatilin bir haftası illa burada, ya baharda, yaz başında ya da sona doğru. Bu sene, baharı, yazin ilk ayını kaçırdım, ilk izin haftamda temmuz ortasında geldim. Dediğim gibi her sene gelince insan adeta evine gelmiş gibi oluyor, resmen özlüyorum. Çünkü çok rahat ediyorum, odam denize on adim, kocaman, yayıl yayılabildiğin kadar. Bu sene klima koymuşlar, pek ihtiyaç olmuyordu ama bu anormal sıcaklar mecbur kılmış, gece uyurken iyi oldu. Bahçeyi daha da güzelleştirmişler, çeşit çeşit çiçekler, zakkumlar, incir, zeytin, mandalina, nar, iğde ağaçları, yemyeşil çimler, hurma, palmiye ağaçları altında hamaklar, ister deniz kenarında tahta şezlonglar üzerinde ister çimlerde koltuklar, yataklar üzerinde serilmece. Yemekler enn nefasetinden bol kepçe, akşamüstleri çay yanında poğaça, veya hamur ikramları, sabah kahvaltı açık büfe, meyvalar, zeytinler, peynirler, köy yumurtaları, reçeller, domatesler yeme de yanında yat cinsinden. Habire yiyecek sayıyorum ama burada bulamadığım şeyler değil belki ama lezzetleri bir başka işte, ya da orada bana öyle geliyor.


Sadece gittiğimden son 3 gün kalana kadar deniz çok dalgalıydı, poyraz esmesi dinmedi bir türlü, bilhassa 11.00 de baslayıp akşam üstü 17.00 ye kadar ne çok esiyordu, deniz alt üst oluyor, senin de deniz kenarında oturman zorlaşıyordu. Böyle zamanlarda ya odaya çekilip kitap okumaca, sonra kestirmece, ya da komşu evdeki tanıdıklara gidip kahve içmece yaptım. Geri kalan zamanlarda da çok yüzdüm. Hele son üç gün var ya, durdu zaman durdu dünya. Deniz oldu bir çarşaf, az gün kaldı diye ben 20.30 a kadar denizde. Güneş batıyor, gökyüzü kızılımsı, portakalımsı oluyor, sonra pembemsi, deniz oluyor eflatun renginde, kimsecikler yok, kıpırtısız, kımıltısız bir eflatun deniz ve pembe gökyüzü, ben yüzüyorum, ahh ne saadetti valla. Sonracıma,

* Geceleri kumsalda sırt üstü yatıp yıldızları seyrettim,
* Yeni ay (hilal) gördüm, incecik pırıl pırıl, ilk gece tam önüne de yıldız gelmişti,
* Sabah erkenden kalkıp denizin serin kokusunu içime çektim, yürüyüşe gittim, taa limana kadar gidip adaçayı içtim, sonra gelip denize girdim, sonra kahvaltıya gittim,
* Balıkçıların ağ toplayışını seyrettim, suyun yüzüne çıkarken balıkların gümüşi parıltısını ve oynaşlarını gördüm,
* Martıları seyrettim, oranın martıları buradaki gibi tavuk kadar değil, bayağı Richard Bach'ın romanının kapağındaki resimdekiler gibi kocaman kanatları olan küçük bembeyaz martılar, balıkçıların tepesinde dönüp durdular,
* Köy pazarına gidip, neredeyse bütün tezgahlara elledim, birşeyler tattım, aldım, taze sebzeleri, meyvaları seyrettim, 1/2 kg almak istediğim şeyleri neredeyse 1 kg yakın doldurmalarını, domatesin kilosunun 500 kr oluşunu gördüm, (migrosda 1,5 YTL) dağ çileği aldım yedim, hormonsuz şekilsiz, ufak tefek kokulu mis gibi.
* Nihal Yeğinobalı'nın "Gazel" kitabını bitirdim, Zülfü Livaneli'nin " Leyla'nın Evi" ni yarıladım.
* Meditasyon yaptım, yukarıyla konuştum, düşüncesiz kalmaya çalıştım, üzüldüm, sevindim, düşündüm düşündüm, ne olacak benim halim dedim.
* Bronzlaştım, daha çevik oldum, hafifledim, şişlerim indi, ödemlerim gitti, zayıflayamadım ama dinç oldum.
* Oranın havası çok temiz ve çok hafif ve çok pozitif yaaaa, buraya gelince ağırlaşıyorum ben.
İşte bir küçükkuyu sevdam böyle geçti, darısı 2. tatilime (yapabilecekmiyim acaba???) .





Hiç yorum yok: