10 Ocak 2007

YILBAŞI


Yeni yıla gireli 10 gün oldu ben hala yılbaşını yazacağım, tembelliğin de böylesi az bulunur valla. Efendim bu sene yılbaşı ve bayram tatilini Antalya'ya 2 saat uzaklıktaki bir dağın tepesinde, çam ormanı içinde bir kampta geçirmeye gittim. Hemen girip bakın www.havasucamp.com .
Kumluca'dan ileri gidip tepeye tırmanıyorsunuz orman yolu içinde ağaçdan yapılma kulübeler görüyorsunuz, çok sevimli anne kız iki köpek karşılıyor sizi, biraz sonra horozlar, tavuklar etrafınızı sarıyor, şöyle etrafa bir bakayım derseniz üç sevimli kedinin yaşadığı -psikopalas- kedi evini görüyorsunuz, sonra nefis renkleriyle kazlar gözünüze ilişiyor, kafayı kaldırıp orman içine doğru bakarsanız keçilerin tırmandığını görürsünüz, velhasıl burası hayvanı bol bir yer.
Çam ağaçlarının kokuları, reçine kokusu, ağaç kokusu, sobada yanan odun kokusu, bu mevsimde bile bahar gibi açmış papatyalar, rengarenk yaban laleleri, nergizler insanı şaşırtıyor biz hangi aydayız yaa nasıl olur diyorsunuz.Ağaçların arasından görünen seralar beyaz bir sahil gibi duruyor şaşırtıyor o kadar çokki her yer sera, sonra deniz görülüyor, hele güneş çıktığı zaman pırıl pırıl görüntü nefis oluyor. Tertemiz hava, herşey yalın, sade, basit, yavaş ve sakin ilerliyor zaman, böyle bir yayılma, rahatlama hissi geliyor. Güneş varken bahçede kazakla oturma, çay, kahve eşliğinde sohbetler, veya ormanda yürüyüş (köpekler illa eşlik ediyorlar) yaparken bir sessizlik, durgunluk, sadece ağaç veya rüzgar sesi, veya kuş sesi.
Ben resmini gördüğünüz ağaç tepesindeki kulübede kaldım, odanın içinden de ağaç geçiyordu!!!! Yağmurda veya rüzgarda sallanması, gıcırdaması pek keyifli değildi ama sakin havalarda reçine kokusu eşliğinde uyumak çok enteresandı. Ufacık bir fanla ısınıyordum, bir tek odanın içinde tuvalet yok, sabah mahmurluğu pijamalarla tuvalete koşmak ve diğer müşterilerle karşılaşmak bayağı değişik bir manzaraydı. Restoran kısmında kocaman bir kuzine soba yanıyor, odun kokusu etrafı sarıyor, üzerinde ekmek kızartması mı istersin, kestane mi, sonra çay mı kaynamadı, güveçde fasulye mi pişmedi, içinde patatesli oturtmalar mı olmadı, sıcak şarap mı yapılmadı, neler neler. Yemekden sonra soba başı sohbetleri, bir kedi gibi gevşeme hali, önüm sıcak, arkam soğuk halleri pek değişikti. Çocukluğumdaki anneannemin evindeki sobalı günler aklıma geldi.
Böyle şehirden uzak doğa ile başbaşa yaşama hali ben gibi şehirliler için hem çok değişik, çok özlenen keyifli birşey, hem de ne kadar şehir çocuğu olmaya alıştığımızın, bu tip şeylerin ne kadar uzağında kaldığımızın göstergesi. Belki hava bahar-yaz olsaydı daha iyiydi ama kışın epey zorlanıyor insan. Devam edeceğim....

Hiç yorum yok: