11 Temmuz 2012

Gümüşlük (Myndos)

Myndos, Bodrum yarımadasının batı ucunda, Bozdağın üzerinde kurulmuş. Myndos sözcüğü etimoloji yönünden incelendiğinde “Ana Tanrıça’ya Tapınma” anlamına gelirmiş. Ayrıca Herodotos’da da bir ilk çağ kenti olarak ismi geçermiş. Myndos’un arkasındaki tepelerde, uzun burnun ucunda gümüş ocakları bulunuyormuştu, daha sonra buraya verilen Gümüşlük ismi bu maden ocaklarından kaynaklanıyormuş.
Tarihi bilgi olarak bunları okudum, ismi nereden geliyor buldum.
Her Bodrum'a gelenin bir kere de olsa Gümüşlük'e gitmeden burada bir rakı+balık yapmadan dönmediğini düşündüğüm, hemen hemen bütün köşe yazarlarının birçok kere bahsettiği güzelim koy, belde burası. Gün batımı manzarası harikaymış, (bence her koydan gün batımı ayrı bir şahane manzara) akşam sahilde suyun içinde masalarda balık yemek şöyleymiş, gündüz deniz güneş böyleymiş, şirin küçük sahil beldesiymiş, sanatçılar, enteller!! daha çok buraya gelirlermiş ve daha nicelerini duydum, dinledim. 
Bir sefer mayısta şöyle bir uğramıştık, iskelenin kenarındaki bir kafede oturup çay keyfi yapmıştık. Daha tenhaydı, denize girenler azdı. Sonra geçen akşam Gümüşlük Klasik Müzik Festivali kapsamında sergilenen Alman bir grubun "Carmina Burana" balesine gittik. Eski bir kilisenin bahçesine sandalyeler koymuşlar, bahçeden uzak bir binanın üzerini de sahne yapmışlar, orada sergilediler ama kilise bahçesi düz arazi, sandalyeleri koyunca sahne aşağıda kalıyor, önden yer kapanlar iyi seyretti de bizim gibi arkaya kalanlar sandalyenin üzerine çıkarak ayakta seyretti. Olsun güzeldi yine, değişiklik oldu öğrenmiş oldum. Bundan sonraki, jazz veya klasik konserler için hoş bir atmosfer, hafif ışıklarla aydınlatılıyor, müzik olunca sahneyi görmeden de dinlemek mümkün, ama görsel sanatlar için yerleştirme düzeni ile ilgili bir şeyler yapmaları lazım. Sıcak yaz gecelerinde böyle sanatsal etkinliklerde bulunmak benim için büyük nimet. Festival 5 Tem. - 7 Eylül arası duyurulur.
En enteresanı da kilisenin bir tarihçesini bulamamış olmam ve kiliseyi görünce hayal kırıklığına uğramam. İç duvarları sanki alçı ile veya kireç boyayla kaplanmış, hiçbir şekil, figür, resim, ikon, tarihi kalıntı hiçbirşey yok. Sadece dış duvarlar var, hangi zamandan kalma, ne kilisesi, iç duvarlarına ne oldu böyle, kim yaptı bu hale getirdi, şaştım.
Ertesi gün denizini keşfetmeye gittik. Bu sıralar hava çok sıcak ama aynı oranda da rüzgar var, bizim buralarda deniz dalgalı, bazen dayak yemiş gibi oluyorsun denize girerken çıkarken falan. Gümüşlük kapalı bir koy, yarımada ama karşısında karadan kopan parça ada gibi duruyor ve denizden oraya insanlar paçaları sıvayıp yürüyerek gidip geliyor. Orada halen kazı çalışmaları yapıldığı için adaya çıkmak yasak, tellerle çevrelenmiş kazı alanı diye ilanlar asılmış. Deniz mis gibi dalga yok, yüz yüzebildiğin kadar, ama sahilden girerken taşlı alan hemen yosuna dönüşüyor ve her yer yosun, dibi göremiyorsun. Allahtan çok uzun değiller de ayaklarına dolanmıyor, yoksa benim yüzeceğim yer değil. Ya taş, ya da kum, dibi göreyim. Sahil boyunca restoranlar, oteller, çay bahçeleri insanları ağırlıyor. Masada otur önündeki şezlongda yat, sonra denize gir, akşam çıkınca arkadaki masada yemek ye, beşi bir yerde sanki. El sanatlarının sergilendiği küçük dükkanlar, incik boncuk, deri eşyalar, tekstil malzemeleri, ne ararsan var. Gün boyu güzel vakit geçirdik, sonra bira kalamar, patates kızartması yaptık. Ama gece eve dönerken yol biraz endişelendirdi beni, dar yol, çok virajlı, bazıları araba kullanırken bütün yol onların sanıyor, üstüne üstüne geliyor, bayağı dikkatli gitmek lazım.

Torba

Bodrum'u yavaş yavaş öğrenmeye başlıyorum. En beğendiğim koylar, semtler sıralaması yaparsam Torba bunlardan birisi. Sanki kendi halinde, kalabalıktan uzakta, kendi içinde, kendi kendisi ile sakin, güzel, usul usul bir yer. Sahili güzel, marinası ne çok büyük, ne küçük, otelleri, güzel evleri, yolları, çiçekleri ile hoş bir semt. Yolları genişliyor, asfaltlanıyor, sonra çizgiler çekilecek, güzelleştiriliyor. Havaalanı dönüşü Torba üzerinden buraya gelmek daha rahat sanki. Torba yolundan Bodrum'a gitmek de öyle, ben de bir gün bu yolları öğreneceğim. Bir koyda Voyage otel var, kaç yüz, bin, milyon metrekare arsa üzerine kurulmuş, devasa bir tatil köyü.  Şöyle bir dolaşmak için girdiğimizde benim sayabildiğim 8 tane havuz var, her milletten restoranlar var, Türk Fasıl, Çin, Yunan, Hint, Tayvan, vs. Ailece, çoluk çocuk gelebileceğiniz, her çeşit plaj, şezlong muhabbeti yapacağınız, geniş alanları olan, bungalovlardan, otel odalarına, küçük evlerden, bahçeli villalara kadar ne ararsan var. Böylece her kesime hitap ediyor. Sahili de pek güzel, onun yanında sıralanan küçük oteller, kafeler falan pek hoş bir yer. Daha nice koyları varmış, butik otelleri olan, restoranların saklandığı bölgeler ile keşfe hazır bir yer. Burada balık yemeğe gelmeli. Niye adı Torba olmuş onu henüz bulamadım, çok da merak ederim. Ünlülerden Ali Poyrazoğlu, Gönül Yazar, Akrep Nalan, Fedon, Ferdi Özbeğen, Fatma Girik Torba aşıklarıymış, buradan ayrılamazlarmış. Bu ünlülerin bazılarını herdem görmek mümkünmüş, bazıları hiç görünmezlermiş. Daha sık Torba'ya gitmeli etrafı keşfetmeli.