4 Ağustos 2010

Çeşme

Bu sene ikinci tatil daveti Çeşme'de annesinin yazlığı olan bir arkadaşımdan geldi. Sağolsun kendisi, kızı, annesi, ben bir hafta beraber olduk. Altınyunus yanında Boyalık denilen koyda çok güzel bahçeleri olan, ağaçlar, çiçekler, çimler içinde güzel bir sitede ev. Sitenin havuzu da var ama deniz varken hiç bakmam, iş olsun diye 1-2 defa uğradık. Deniz ne kadar güzel bu Çeşme'de. Yeşil, turkuaz, mavi, lacivert şeklinde sıralanıyor. Dalgası da rüzgarı da meşhur tabi. Allahtan esiyor yoksa 37 derecede durulmazdı. Ama ben sakin düz denizlere alışkın, rüzgarı da pek sevmeyen birisi olarak ilk günler dayak yemiş gibi oluyordum, denizde şöyle kulaçlar atarak yüzmek mümkün değil, dışarısı da esiyor, şöyle gazete kitap okumak keyifli değil. Neyse sonra alıştım ve dalgalarla oynadım, ne hoş, ne keyifli, suya bata çıka mücadele. "Altınyunus" eski görkemi, şaşası olmasa da marinasındaki tekneler azalsa da, içindeki birçok dükkan kapanmış olsa da 80 li yılların en popüler yerlerinden biriydi ve o kadar geniş bir arazide koskoca bir tesis olarak pek havalıydı. Şimdi hemen ilerisindeki yeni açılan sosyetik "7800" oteli pek popüler, çok değişik bir mimarisi var, her katta teraslar ağaçlar, uzaktan bütün bina tahta kaplı gibi duruyor, şık bir plajı var, Istanbul'un meşhurları dolduruyormuş. http://www.7800cesme.com/  Ama ondan önce "Rooms" diye eski adı "Denizkızı" olan bir otel var, çok gösterişli bir bina değil ama çatısı enteresan çadırın tepesi gibi konik biçimde. Oda+kahvaltı olarak çalışan, etrafında fazla gürültü ve kalabalık olmayan, çok sade ve şık odaları, bahçesi ve terası, restoranı ve plajı olan tam kafa dinlemelik harika bir otel. Hemen yazdım defterime, bir gün yolum düşer inşallah.
Çeşme ne kadar çok alternatifi olan bir yermiş, tabi araban varsa çok daha iyisin, yoksa ya yürüyeceksin, ya da dolmuş kullanacaksın. Çünkü kaç tane başka başka koyları var, denize girmek için, balık yemek için, gece klüpleri için v.s. herbiri ayrı güzel, herbiri ayrı rüzgarlar alıyor, kimisi sakin, kimisi dalgali, kimi taşlı, kimi kum, seç seç al.
Paşalimanı koyuna gittik, ne kadar güzel bir yer, hem çimler üzerinde masalar var, hem kumda şezlonglar. Set set denize iniyorsun, uzun taş iskele üzerinde veya ağaçlar altında konuşlanabiliyorsun. Ufak bir bar ve nefis patates kızartmaları, dondurma, içeçek daha daha neleri var. Tabi oraya ancak araba ile gidersin. Yolda harika evlerin, sitelerin arasından geçtik.
Sonra Ilıca bölgesi, hayran oldum, tam benim sevdiğim tek katlı ya önden arkaya uzayan ya da enlemesine geniş evler, geniş bahçeler, palmiye ağaçlarının birkaç çeşidi, karabiber ağaçları, çimler, japon gülleri, zakkumlar, güller, yaseminler ve daha bir sürü güzelim çiçeklerle dolu bahçeler, evler ve aralarındaki sokaklar. Ilıca harika bir yer, orada yaşamak çok isterdim. İzmir'in zenginlerinin illa burada yazlığı varmış, başka hiçbir yere gitmezlermiş, haklılar. Ilıca'nın halk plajı da kocaman ve denizin görünüşü muhteşem. Sahil boyunca oteller, evler ve nefis manzara. "Sheraton" otel de pek muhteşem duruyor o sahilde. Ayrıca "Nars" diye bir otel var. 18.yy dan kalma Tosun paşa'nın yalısıymış, restore etmişler, özel bahçesi, özel plajı ile butik otel olmuş, sonra internette odaları da inceledim, inşallah sayısal bana çıkarsa bir sefer de orada kalırım, çok şık, harika bir yer. http://www.nars.com/  Ayrıca Alaçatı'da da aynı otelden var.  

Hiç yorum yok: