4 Ağustos 2010

Alaçatı


Bu Alaçatı'yı son yıllarda basında, tv de ne çok gördük, okuduk, duyduk, her yaz, Alaçatı mı, Bodrum mu gibi çekişmeler, yok sörf yapanlar, meşhurlar, yeni açılan restoranlar, yok kapış kapış alınıp restore edilmis butik otele dönüşmüş binaları, eski taş evleri ile içimiz dışımız Alaçatı olmuştu. Ben de merakiye olarak illa göreceğim. Bir haftalık Boyalık koyundaki arkadaş evinden 4 günlüğüne Alaçatı'daki başka arkadaş evine transfer oldum. Eksik olmasınlar gitmediğim görmediğim ne kaldıysa oraları planladılar hemen. Gerçekten yaşanılan alan olarak çok güzel bir yer, meşhur çamlık yolu, iki tarafındaki muhteşem evler çok güzel. Habire o yoldan gitmek istedim. Şimdi o yolun kenarlarında bayağı genişce kaldırımlar yapmışlar ve üzerinde peysaj mimarlarının oluşturduğu ağaçlık, çiçeklik yerler yapıyorlar, çocuklara oyun ve basket sahası, yürüyüş yapanlara dinlenme bankları koyarak gerçekten çok güzel bir yol ve kaldırımlar hazırlıyorlar. Neden o yolun fotografını çekmediğime hayıflanıyorum şimdi. Sonra Alaçatı pazarı ne kadar şahane bir pazar, güzelim kıyafetler satılıyor, bizim salı pazarı veya Etiler pazarında o kadar güzellerini bulamazsınız. Fiyatlar da yöreye rağmen uçuk kaçık değil. Bir kere şık şeyler var, öyle ihraç fazlası toplama mallar gibi değil. Sonra sebzeler, meyvalar, baharatçılar bildiğimiz pazar işte. Sıcakta ve kalabalıkta hareket etmek için epey sabırlı olmak lazım. Burada arada sırada bulduğumuz bir demet deniz börülceleri orada battal boyda, çok da lezzetli. Akşamüstü eski köy denilen bölgeye akmaya başladık. Benim derdim evlerin fotolarını çekmek.  Önceden gece gelip piyasa yapmıştık, daracık sokaklar üzerine masalarını koymuş restoranlar, kafeler, mallarını sergiliyen dükkanlar, seyyar tezgahlar derken insanlara geçecek yer kalmıyor ama yine de akın akın bir insan kalabalığı ya aşağıya doğru ya da yukarıya doğru gidip geliyor. Bu resimde gördüğünüz sokaklar, bina önleri ana baba günü oluyor. Onun için akşam olmadan ortalık hafif serinleyince bir gidip dolaştık. Eski değirmen civarı çok bakımsız, nedense onu da restore edip etrafına güzel kafeler yapmamışlar. Belediye el atmadığı gibi kimse de gönüllü çıkmamış bu güne kadar. Manzarası olan hoş bir yer. Hemen dibinde artık çok az kalmış olan ve korumaya alınan sakız ağaçları var, resmen sakızlar akıyor üzerinden. Aynı ağaçları sokakdaki bazı restoranların arka bahçelerinde de görmüştüm, kesmeyip hoş dekorasyon yapmışlar, hele bir tanesi gövdesini sarmalamış sakızlar oturanların üzerine akmasın diye. Sokak üzerindeki yerlerin bazılarının ön cepheleri de çok güzel ama içeri girip arkaya geçince orada karsınıza bambaşka yerler çıkıyor, arka avlular, bahçeler, balkonlar, binanın arka tarafı ön taraftan daha keyifli, daha sakin ve şık. Tabi orada oturan arkadaşların söylediğine göre birkaç sene evveline kadar bu binalar bu kadar bakımlı değildi, kimisinin yerinde marangoz vardı,
kimisinin yerinde bakkal, lastikçi falan... Son yıllardaki eğilim ve rağbet hepsinin milyon liralara el değiştirmesine ve o zaman akıl edip de almayanların şimdi dövünmesine sebep olmuş. Alaçatı'nın deniz tarafına gidemedik, sörf yapılan denizini göremedim, bir dahaki sefere inşallah. Ama o taş evlerin bazıları o kadar güzel ki, eski pancurları ile, orijinal kapıları ile, pencereleri, avluları, cumbaları ile aslına uygun yenilenmiş harika olmuşlar. Çoğu ev sahipleri evin etrafındaki bahçelerini de bakımlı ve çiçek ağaç ile güzelleştirerek evladiyelik işler başarmışlar. Araba plakaları çoğu İstanbul veya Ankaralı, İzmirli'nin zaten evi çoktan vardır. Şimdi biz buradakilerin yeni merakı, inşallah batırmayız oraları. Restoranlar acaip şık, mumlar, çiçekler, gazetede okuduğum kadarıyla menüleri, gelenleri, gidenleri ve de fiyatları ile seyirlik. Çok şirin ufak dükkanlar var, zeytinyağı, havlu, peştemal satıyor, veya harika elbiseler satan butikler, veya spor kıyafetler  v.b. ler.
İmren pastaneleri adım başı, kaç tane vardı sayamadım, oranın en eski pastanesiymiş, şimdi restoranı da var, sokak içindeki dükkan eski bina pek şeker, yukarı meydandaki yeri ise çok havadar ve güzel mi güzel genç kızlar garsonluk yapıyor. Her gece burada yürüsen, oturup birşey yiyip içsen bıkmazsın. Gece sabahlara kadar devam ediyor, çoluk çocuk, genç, yaşlı herkes sokaklarda. Sıcak bir yandan, mehtaplı geceler bir yandan, tatil bir yandan akıııp gidiyor.
Sonra bir de Dalyan denilen koy var, ben biraz Ağva'ya benzettim, böyle deniz içeri girmiş nehir gibi oluyor, nefis yatların durduğu küçük bir marinası ve pek şık balık restoranları var. Sessiz sakin bir yer, millet sadece balık yemeye geliyor oraya, herbiri ayrı hoşlukta sahil boyunca masalar, yine geride çok güzel evler var. Dolmuşla kolay gidilen bir yer. Bizim gittiğimizde henüz karanlık olmamıştı, bir yandan da mehtap yeni çıkıyordu. Fotograf çok başarılı değil ama manzara nefisti.
Sonracıma bir gece de Ayayorgi'ye aktık. Burası da nefis bir koy, keşke gündüz de gidebilseydim. Babylone, Marakeş,  Paparazzi    gibi klüplerin olduğu gündüz plaj, gece klüp disko, olan yerler. Milletin gündüz müzik eşliğinde denize girdiği, bazen kıvırttığı, hergün o şurada görüldü, bu orada bilmem napıyordu diye okuduğumuz beach lerle dolu yerler. Paparazzi'ye gitmiştik. Buradaki Reina gibi biryer, kocaman bir alan, deniz kıyısında masalar, set set yukarı çıktıkça ağaç altı yerler, açıklık, ferahlık, set üstünde bir bar ve nefis manzara, mehtap da vardı o gece. Ama yaş ortalaması 15-30 arası, çalınan çoğu parçaları tanımıyoruz diye konuştuk. Ve bendeniz nihayet buzlu bir jagermeister içtim, denizi ve mehtabı içime çektim, boyum uzadı. Bu tatil çok dolu dolu geçti, binlerce kere şükürler olsun, emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler. Daha ne fotolar var...... 

Hiç yorum yok: