11 Mayıs 2006

16-24 Ocak 2005 İtalya Gezisi

Merhabalar,
Gezeryazar yazilarimi ozlediniz diye umuyorum. Eski okuyucularim olarak sizleri benden mahrum birakmayim diye gec de olsa bayram seyahatim anilarimi anlatmak istedim.
Buralarda havanin tatsiz olusu, soguk olusu, islerin yogunlugundan yorgun dusup moralsiz olmam, hem dinlenme ihtiyacindan hem de hava degisikligine ihtiyac duydugumdan ve cok uzun zamandir gormedigim arkadaslarimin daveti uzerine bayram tatilinde italyaya gitmistim. Her zaman kuzeye giderdim veya Roma’ya giderken bu sefer daha guneye gittim, Napoli ile Roma arasinda tam ortada kalan Gaeta denilen bir sahil kasabasinda oturuyor arkadaslarim. Sabahin korundeki ucakla once Milano sonra Napoli ucup oradan araba ile eve vardik, ben saf saf oranin Turkiyeden daha guneyde oldugunu dusunup havanin daha sicak olacagini varsayarak bu mevsime gore ince sayilabilecek giysilerimle ortada kalinca bayagi usudum ve ev halkindan takviye giysilerle gunlerimi gecirdim. Bir kere daha bu mevsimde italya’ya gitme gafletinde bulunuduguma pisman oldum daha birinci gunde ne yapacagim diye dusunmeye basladim. (2003 Subatta da Venedik, Milano, ve yakin cevre sehirlerinde bulunup donmustum). Aslinda 2-3 gun gunes yuzunu gosterdi ama ayaz buralari hic aratmiyor, bir de yagmur basladi mi, Istanbul gibi 2-3 gun hic durmadan devam ediyor. Anliyacaginiz, soguk, yagmur, az da olsa gunesli gunler derken havadan boyumun olcusunu aldim.
Gaeta sirin bir kasaba, bayagi antik yerleri var, 2 guzel kilisesi var, bir tanesi cok onemli Papa bile gelmis, vakti tarihinde hatta burada saklanmis savas siralarinda falan. Kocaman luks yatlar ve cevre koruma islerinde kullanilan gemiler imal edilen tersaneleri var, carsisi kucuk, barlari, kucuk meydanlari, daracik sokaklari ile tipik italyanin eski bolgelerinden birisi. Bundan 15-16 sene oncesi geldigimden de hatirladigim gibi ve simdiki tatil sirasinda da herkesin soyledigi gibi buraya yazin gelmek cok daha iyi olacakti. Upuzun nefis kumsali olan ve nefis, tertemiz (bence karpuz kokan) denizi olan bir yer, kumsal o kadar genis ve uzun ki, rahatca yayilabiliyorsun, hatta cevre illerden buraya denize geliyorlarmis. İlk geldigimde hem daha tecrubesizdim hem italyayi bugunku kadar kesfetmemistim, buradan trenle Zurih’e gececegim diye telas icinde, kaldigim 1 hafta icinde yaz mevsiminin tam tadini cikaramamistim, bu sefer de kis mevsimine rastladi. Neyse 3 gun oralari dolastiktan sonra Napoli’nin buraya 1 saat araba ile uzaklikta oldugunu, arkadaslarimin bana hergun eslik edemiyeceklerini, soguk havada onlarin etrafda dolasmaya pek gonullu olmadiklarini anlayinca, ben basimin caresine bakayim dedim.
Napoli’de bir otel ayarlayip yola dustum, 3 gun orada kalip elimde harita yollar kazan ben kepce dolastim durdum. Bu sekilde yapmassam sehri taniyamiyorum, gorulecek guzel yerler var, elimdeki kitaplardan okuyunca, resimleri gorunce merak ediyorum ama bir coguna da yetisecegim diye ayaklarima kara sular iniyor. Inanilmaz yurudum.
Simdi size Napoli’den gozume takilanlar ;

Bu kadar Istanbul’a benzer bir baska sehir gormedim simdiye kadar, valla billa, insanlari, sehir yapisi, deniz olmasi, sokaklari, bazi caddeleri, bir suru sey bana devamli ayy Istanbul’a benziyor dedirtti. Otobus duraklarinda bekleyen kadinlar erkekler ayni valla, tip olarak da vasat tipler, ayni bizim sokaklarda gordugumuz normal vatandaslarimiz gibi, bir cogu uzerine ayni tip kaban, palto gibi seyler giymis, renkler, tavirlar cok benziyor. Bir kere bayanlarda 14-15 yas ile 30-35 yas arasi ayni tip paltolar giyiyor, hani su simdi buralarda da cok var, kapitone dikisli, siskince gocuklar varya, silme hepsinin uzerinde ondan var, mont seklinde olani, topuklara kadar olani, kisa olani, kaban tipinde olani ama illa siyah olacak, butun kizlar bundan giyiyor, altlarinda sivri burunlu, sivri topuklu siyah cizmeler olacak illa.
Boyle bizim halkimiza da topluca bakarsan ya siyah, ya koyu gri, yada kahverengi giyerler, hic acik renk veya renkli birseyler yoktur dikkat edermisiniz bilmem, aynen oyle orasi da.
Ellerinde telefonlar otobusde, yolda, motosikletin uzerinde, restoranda, barda, arabada, bagira cagira konusuyorlar, herkes onlarin ailevi, sahsi, ne meselesi varsa telefonda konustugu dinliyor mecbur. Bizim icin diyorlar ya cep telefonlarini cok kullaniyoruz, cok konusuyoruz diye siz gidin de bir de onlari gorun. Herkes ama herkes car car konusuyor, biz valla o kadar degiliz. Bunu ben Milanoda Romada da gormustum ama sanki bu kadar bagirip cagirmiyorlardi oralarda daha nazik tipler vardi. Bir kere kadinlar daha sik ve daha bakimliydilar, markete giden kadin bile inci kolyesini takiyordu, buradakiler daha pacoz tabiri caiz ise. Yahutta donup iki kere bakmak zorunda kaldigim gibi super makyajli, egzantrik giyimli ne is yaptigini kestirmekde zorlanmiyacaginiz tipde afetler vardi, yahutta bizde de bol bol gorulen Rus kizlar, veya donmeler ortalikda saliniyorlardi. Hic soyle Sophia Loren gibi bir Napolili goremedim, onlar filmlerde oluyor galiba. Ama bazi yerlerdeki sokaklari, daracik evler arasindan gecilen yerler, bir pencereden diger pencereye siralanan camasirlar hem eski italyan filmlerini hemde bizim dolapdere, beyoglu’nun arka, yan sokaklarini hatirlatti bana.

Cok guzel satolari, saraylari var, duvarlari, 30m, 50 m yukseklikte, denizin dibinden yukseliyor, nasil yapmislar onlari akli duruyor insanin, kiliseleri, meydanlari artik onlarin olmaz ise olmazlari diyorum. Napoli once Fransizlarin, sonra Romanlilarin idaresinde yasamis, bir ara Turklerin de gectigi, deniz memleketi oldugu icin deniz ticaretinin yapildigi, denize acik ve yakininda adalar olan bir sehir, orasi da Istanbul gibi tepeler uzerine kurulmus. Sehir icinde bazi semtler arasinda teleferik ile cikiliyor, bizim tunel ile teleferik karisimi birsey, daha buyuk ve basamakli 3 katli vagon dusunun, deniz seviyesi bir semtten tepelere dogru gidip geliyor, cok sik, cok hos ve cok pratik. Kara yolundan gitmeye kalksan yurumek icin nefes ister yani nefes...
Napolide cok guzel pizzalar yedim, simdi haklarini yemiyelim, gercekden oranin pizzalari kendi iclerinde de meshur ve ayricalikli, restoranlar oyle gosterisli bizimkiler gibi satafatli veya luks doseli degil, yillanmis, tadi hic degismemis ve kapisinda milletin gecenin 22.00 da dahi soguk moguk demeden beklestigi pizzacilar gorseniz nasil basit, nasil alelade yerler, bir salon, yerler seramik, duvarlar eski bina ise birtakim girinti cikintilarla, suslu veya freskler var, veya kocaman guzel bir ayna asili, oranin tarihi pizzaci oldugunu belirten bir levha veya dededen ogula gectigini belirten birseyler, sonra tahta masalar tahta sandalyeler, hemen kagittan ortuler yayiliyor, guzel kareli veya cizgili falan, yumusak kagittan kumas ortu gibi, uzerine catal bicak bardak yallah. Cunku muhim olan cevre, masa, alet, takim degil, yiyecegin pizzanin hamuru, karisimi, uzerine konulan peynirin cesidi onemli ve yillardir da degismeden gelmis olmasi. Valla 3 ayri zamanda 3 ayri yillanmis pizzaciya gittim hepsinin kapisinda bekleyerek iceri girdik, ama gercekden ne kadar guzel hamuru, mozzarella peyniyi, domatesi ve diger malzemeleri vardi, bekledigimize degdi. Fiyatlar da buradaki deve hamuru gibi pizzalardan ucuzdu, buradaki mezzaluna gibi havasindan da gecilmiyor degildi. (Nisantasindaki Mezzaluna italyan piazasina en uygun pizayi yapmakla ovunur de).
Bunun yaninda, arkadaslarin evinde lazanya, cok sevdigim prosutto, diger pasta cesitlerinden, gercek tiramisu tatlilarindan yedim, italyan mutfagi ozlemim dindi azicik.
Napoli’nin meshur baba tatlisi varmis, resmen ismi baba, bizde babayi yedin mi diye argo sayilacak bir laf vardir yaa, bence oradan geliyor valla. Cunku bu tatli, soyle kalinca bir silindir seklinde brownilerin cuklulatasiz ve uzunlamasina seklini dusunun, serbetli gulle gibi bir tatli, bunu ye ve ol. Millet kuduruyor bunu yemek icin, safi bir tanesi 1000 kalori. Bu arada yilbasindan yeni ciktiklari icin hala bulunan panettone denilen o guzelim keklerini de bulma firsatim oldu.
Yeme icme bir yana, hayran oldugum St.Chiara denilen bir manastir, kilisesi ve manastirin ic avlusundaki fayans suslemeleri gercekden saheserdi, gideceklere muhakkak gormelerini tavsiye ederim. Napoli bir yandan da seramik ve porselen isleri ile meshurmus, buradaki avludaki sutunlar, butun duvarlar nasil guzel seramiklerin uzerine el isciligi ile renkli suslemeler yapilmis, ve kac yillardan beri hala duruyor, o renklerin desenlerin guzelligi, bahcenin sukunu, sesssizligi, insanin icine huzur veren tarafi, ve portakal agaclari. Cok enteresan bizim Antalya, Mersin, Finike yoreleri de oylemi acaba, Antalyada gormedim ama diger sehirleri de ben bilmem, Napoli’nin butun sokaklari portakal, limon agaclari ile dolu, yollarin iki tarafinda agaclar portakal dolu, kimse de uzanip koparmiyor, oyle yesillik ve portakallar duruyor cok guzel bir manzara. Butun bahceler limon agaclari dolu, hemen hemen herkesin bahcesinde kafam kadar limonlar olan agaclar var. Nasil guzel kokuyorlar ve nasil guzel gorunuyorlar. Yollardaki portakallar tatli degilmis onun icin kimse koparmiyormus, yenecek portakal degilmis onlar. Bir de ne kadar cok palmiye agaclari var, sanki kuzey afrika ulkelerinden birindeymissin gibi bir his geliyor bazen.
Diger muzelerdeki eserleri anlatmak buraya sigmaz ama birde St.Martino muzesindeki presebe denilen isciligi gormeniz lazim, eski zamanlardaki bir sehir hayatinin butun unsurlarinin canlandirilmasi. Koyundan, tavuk yumurtasina kadar, cobandan krala kadar, cesmeden mutfakdaki tabaga kadar, kiz,erkek, cocuklar, atlar, sokaklar, evler, ne akliniza gelirse hepsi minyatur bebekler halinde ama orjinali gibi, kiyafetler, ayrintilar, her turlu detay ile canlandirilmis camekan kutular icinde sergileniyor, muhtesem birsey gormek lazim.
Bir de cok hos ve cok meshur bir meydani ve bu meydandaki cafesi vardi, Cafe Gambrinus, burada da bir kahve ic ve ol. Nasil sik, cok eski, bizim Baylan pastanesi gibi dusunun, eski hali, ama daha bakimli ve sik, lambalari, vitrinleri antika, sekerlemeleri, kahveleri meshurmus, orada fındikli kahve iceceksin nefis bir sey.
Aslinda gordugum butun kizlar veya erkekler yukarida bahsettigim gibi degil tabi, aynen burasi gibi nisantasi , etiler gibi semtlerinde insan profili degisiyor, aynen bizim abdi ipekci cad gibi caddeleri var, nasil sik, nasil guzel, yol boyunca guzelim dukkanlar siralanmis, trafige kapali, buralarda daha sik, o siyah gocuklari giymemis insanlara da rastlaniyordu. Neyse bu yeme icme fasli bitmez, daha ne deniz mahsullu spaghettiler veya ne baliklar yedim anlatamadim, baska sefere olsun.Ayni zamanda insan profilleri fasli da bitmez, gecelim baska yorelere.
Napolide kaldigimin 3. gunu trene atlayip (aman ne kotu trenleri var, ustu basi boyali, bakimsiz, bizim banliyo trenleri benzeri, galiba heryerde bu tip trenler boyle muameleye maruz kaliyor) Pompei kalintilarina gittim, once vezuv yanardagina gidecektim ama vakit yetmeyecegi icin pompei tercih ettim. Kocaman bir sehir dusunun belki bir bostanci kadar veya kadikoy kadar bir yer, belkide daha buyuk, dusunebiliyormusunuz nerdeyse 2000 yil oncesinden kalma bir sehir hala duruyor, yikilmis, kazilardan cikarabildikleri kadariyla, hala da kazilar devam ediyor ve yollari, evleri, dukkanlari, kiliseleri, sarap depolari, hamam gibi yerleri, umuma acik yerleri, arenalari, tiyatro sahneleri, vezuv yanardaginin lavlari, kulleri ile kaplanmis insan figurleri, evlerdeki freskler, suslemeler hala duruyor. Cok enteresan hisler duyuyorsunuz oraya gidince, hem tuyleri urperiyor insanin, hemde kac yil once bile olsa, hemen hemen ayni yasam tarzi bugunlere kadar gelmis, bizde oyle yapiyoruz diyorsunuz.
Cok enteresan bir yer, tavsiye ederim, benim gibi ayaklarina kara sular inmis bir halde degilde, gayet dinc bir sekilde belki daha ilk gun oraya gitmeli, butun bir gun gezsen bile bitmeyecek bir yer. Sonra yine trene atlayip Sorrento’ya gittim, haritada gorursunuz Napoli’nin guneyinde buruna dogru bir yer, tam sayfiye yeri, kayalar uzerine kurulmus, deniz kenarindan hemen dik tepelere dogru yukselen, kat kat evlerin bulundugu, cok sik insanlarin oldugu, guzel bir cadde etrafinda siralanmis dukkanlarla, kucuk kiliseleri, sirin meydanlari ile nefis bir yer ama, tabi yazlik yer, bu mevsimde heryer acik degil, gezmesi de pek zevkli degil, hemen karanlik oluyor, deniz kenari ruzgarli, ama nefis bir denizi var, nefis bir kilisesi var, bahcesinde insanlar oturup etrafi, denizi seyrediyor. Aksamustu herkes coluk cocuk yollara dokuluyor, dolasiyor, alis verisler, yolun uzerinde kumeler halinde cene calmalar, bir de bunun yaz mevsiminde oldugunu dusunun, sokaklar insandan gecilemez herhalde.
Benim gonlumde Capri ve Ischia adalarina da gitmek vardi, kara tarafinda da Positano ve Amalfi listemdeydi ama hava yuzunden vapurlar calismiyordu, bir de cogu yer kapali olacagi icin pek tadi olmaz baharda gel sen buralara dediler.
Yine de hava soyleydi, yer boyleydi derken bircok yer gordum, guzel seyler yedim ictim, ilk defa olarak italya’ya gidip ayakkabi alamadan dondum (Milano veya Roma’nin gozunu seveyim, burada pek birsey yoktu) . Ama oralara baharda gitmenin tadi baska olacak, yazin da cok guzel olabilir ama cok kalabalik olurmus, insallah deyip, yine sabahin korunde yollara duserek evime dondum.
Bu sefer de yine yeniden, tekrar, evim evim guzel evim dedim, ama (ben ki italya hayrani Dilek) ben bile artik diyorum ki memleketimizde hersey var, biz cok sansli kisileriz, cok iyi yasiyoruz, oturma, isinma, yeme, icme, gezme, gorgu, gorenek, tarihi, kulturu ve daha bircok seyi olan gercekden ozel insanlariz ama bunun kiymetini bilmiyoruz, ben gittikce daha milliyetci oluyorum galiba. Kendi insanimizi ve vatanimi hicbirseye degismiyorum. Her seferinde nereyi gezersem gezeyim, eve donmek bir baska hos oluyor.

Hiç yorum yok: