14 Ekim 2010

Sonbahar

Yaz bitti, ne çabuk geçti yine o güzelim, acaip sıcak, bunalım rutubetli günler. Şimdi düşünüyorum da hiç bitmeyecek sandığım ve ben sıcaktan nasıl ölünürmüş işte şimdi öyle olacak diye düşündüğüm günler ve geceler bitti. O zamanlar, kış gelecek ve bu ev nasıl soğuyacak, boşver sıcak iyidir diye diye kendimi rahatlatmaya, rutubet olmasa sıcağı çok severim diye düşünmeye çalışıyordum. O zor geçirdiğim günler ne çabuk bitti. Deniz, güneş, tatil, seyahat derken son bir Bodrum turu yaparım diyordum olmadı. Arkadaş çocukları düğünü vardı, o da geçsin, bu da bitsin, ucuz uçak bulayım derken soğuklar bastırdı, bir de dediler, son bilmem ne kadar yılın enn feci kışı olacak, oturduk  kaldık  yerimizde. Şimdi o ani soğuklar sanki geçti de normal bir sonbahar yaşıyoruz. Bu sefer de çok yağmur var. Ama yine de sokaklardaki renkten renge dönüşen yapraklar, kelleşmeye başlayan ağaçlar, artık balkon kapısının bütün gün açık kalmaması, balkondaki çiçeklerden sararıp solanlar, (bir tek sakız sardunyam güneş gördükçe çoşmuştu, maşallah hala iyi gidiyor) üzerime giydiğim t-shirt, hırka, pantalon gibi şeylerin gittikçe kat kat artması ve bazen yünlülere dönüşmesi, ince askılı bluzlardan eteklere, açık sandaletlerden mayolara kadar yaza ait ne varsa herşeyin derlenip toplanması ve naftalin kokulu kışlıkların çıkıp havalanması ile iyice kendime gelip yazın bittiğini kabul etmem lazım. Oysa hala pastırma sıcakları olacak diye bekliyorum ama kimbilir belki bir ara olur. Zaten önce Ağustos sonu arkadaşımı kaybetmemle kimyam bozuldu, ondan sonra daha da iyice düzelemedik ben ve benim gibi onun yakınları, arkadaşları, kendi aramızda bile konuşamıyoruz hala, bugün 45 gün olmuş. Nasıl sanki çoook olmuş gibi bir his bile geldi üzerimize, ne çabuk, ne kadar normal olarak....
Ne kadar hüzünlü de olsa, ne kadar yemyeşil yapraklar sararıp, kızarıp, kahverengiye dönüşseler de, ne kadar güneş yüzünü göstermekte cimrileşse de, ne kadar üzerime kalın kazaklar giysemde, ne kadar sıcaklık kemiklerimi ısıtmasa da, hayat yine yeni bir başlangıç sunuyor, gün dönümü oluyor, başka bir dönem başlıyor artık. Birçok canlı kış uykusuna yatıyor, kendini dinlenmeye, sakinliğe çekiyor, toprak uyumaya başlıyacak, herşey ve herkes daha yavaş hareket edecek. Ben yine her sabah çiğerlerime temiz havayı çekmek üzere nefes talimleri ile yürüyeceğim, sporumu yapacağım, bu sefer evde de plates yapmaya başladım bir de plates topu aldım.
Ayva, nar çıkıyor, mandalina çıktı bile ama ekşi, sonra sebzeler, herşey sonbahar havasına uygun olarak pazarlara yayılacak. Depresyon mevsimi diyorlar, geçen senenin aksine ben bu sonbaharı ve kışı gayet neşeli karşılayacağım, depresyona girmeyeceğim, aksine dingin, sakin, olgun, hazmetmiş, durmuş oturmuş bir hal var üzerimde. Yani içimdeki his böyle, çok daha sağlam, gerçekten tam manası ile dinginlik hissediyorum, ağır çekim gibi hayat, sanki önümde ağır çekim ilerliyor, insanlar, olaylar, sözler, günler, geceler herşey böyle sonbahar yaprakları gibi renklerle dönüşüyorlar. Ben bir camın arkasından bakar gibiyim, resimdeki renkler önümden geçit yapıyor sanki, ağır ağır ilerliyen bir filmi izliyor gibiyim. Sakin, uslu, sessiz, pastel heryer ve herşey. Hoşgeldin sonbahar, hayatımızın yeni dönemi, yeni başlangıçları, yeni döngüleri hoşgeldiniz...

1 yorum:

Sabahattin Gencal dedi ki...

Merhaba,
Çalışmanız "Bloglardan Seçmeler"de yayınlandı.
Hayırlı günler dileğiyle.