30 Ağustos 2010

Bir Arkadaşımı kaybettim

Onunla 80'li yılların başlarında tanışmıştık. Vakkorama'da spor hocasıydı, Türkiye'de ilk aerobik derslerini veriyordu, hatta televizyonda da program yapmıştı. Genç, güzel, incecik, esnek bir vücut, hareketleri nasıl rahatça yapıyordu, boyu posu, saçları, gözleri, neşesi, canlılığı beni çok etkilemişti. Derslere herkesten daha sonra başladığım için bütün hareketleri yapamıyordum, benimle özel olarak ilgilendi ve daha az sayıda yaparak sakatlanmamı sonra diğerlerine yetişeceğimi söylemişti. Birkaç sene devam ettim sonra bıraktım. Sonra o da başka yerlere geçti izini kaybetmiştim. Aradan geçti on yıl, tesadüfen bir arkadaşımın anlatması ile şöyle bir bakayım neymiş diye uğradığım yoga merkezinde tekrar karşılaştık. Benim oniki sene kaldığım ve onun öğrencisi olduğum yoga'nın bütün ritüellerini, spritüelliğini, felsefesini, bilgisini ondan öğrendim, aydınlanmamı ondan almıştım. Beni spor günlerinden hatırlamadı ama yeniden arkadaş olduk, yol birlikteliği yaptık. Bizim liderimiz oldu, Gurumuz ile aramızda elçi oldu. Yoga ile ilgili yaptığımız seyahatlerde İtalya'da beraber olduk, sıkıntılı, mutlu, zor, kolay, uzak, yakın bir sürü zamanları, yolları, yerleri, anları, yemekleri, neşeyi, sevinci, günleri, geceleri paylaştık. Onun anlattıklarını can kulağı ile dinledim, spritüel olarak o kadar ince, hassas, derin bir insandı ki. İnandığı, hissettiği, bildiği, öğrendiği herşeyi aktarmak, herkese öğretmek, onları da uyandırmak, aydınlatmak isterdi. Bir müddet başka memleketlerde yaşadı uzak kaldık, hasret kaldık ona, sonra yeniden geldi. Başka öğretilere girdi, yine sevgi ile, korkusuzca, sadece inanarak, herkesi severek, yardım ederek ve bu yaşamı baştan aşağı sorgulayarak, dünyaya gelişimizin bir sebebi olduğunu, hepimizin bir misyonu olduğunu bunu keşfettiğimiz an bu yolda yürüyeceğimizi ve bu amaç uğruna herşeyi yapabileceğimizi bize bizzat yaşayarak gösterdi. O çatı altında da tekrar birbuçuk sene beraber olduk, yine ondan çok şey öğrendim. İnsanlarla hemen iletişim kurar, hemen konuşmaya, anlatmaya başlar, kolayca ikna eder, içinden taşan bilgileri hemen size geçirmek isterdi.
Küçüklüğünde senelerce bale yapmış, sahneye yakışan, dolduran birisiydi, öyle güzel saçları, öyle güzel gözleri vardı ki, bedeni her zaman ince, uzun boylu, gayet havalıydı. Eşi ve tek çocuğu olan oğlu da pilot, sekiz ay önce de bir torunu olmuştu. Yine kendisi gibi güzel, cana yakın ve fedakar bir kızkardeşi var.
Bu güzel arkadaşım geçtiğimiz Kasım ayında kötü hastalığa yakalandığını öğreniyor, akçiğerde başlıyor kemiklere geçiyor ve son sürat ilerliyor. O kadar kabullenmiş, o kadar hastalığı ile barış yapmış bir insandı ki, muhakkak bunu yenecek ve bu savaştan galip ayrılacak diyorduk. Saçları döküldü peruk takmadı, kabak kafasıyla bile ne güzel olunduğunu gösterdi, tedavilerini, özel beslenmesini ihmal etmedi, inancı ile, bütün azmi ile dik durdu, bizi teselli etti, bizi hastalığına, sonraları da gideceğine alıştırdı. Son günleri acı içindeydi, ağrıları artmıştı, hastalığın sıçramadığı yer kalmadı ve nihayet bu sabah onu kaybettik.
Bu kadar genç yaşında, güzel, bu kadar canlı cıvıl cıvıl bir insan, bunca bilgi, ruhaniyet, iyilik dolu bir insan nasıl olur, neden diye isyan ettiriyor, nasıl gider diyorum. Herkese olurdu ama ona olmazdı sanki.
Tabi derin düşündüğümüz zaman onun görevini tamamlayıp sadece dünya değiştirdiğini, şimdi belki başka görevler için başka dünyalara gittiğini düşünerek teselli buluyoruz. Ben onu çok sevmiştim, adeta bir bağımlılığım vardı, belki başka zamanlarda abla kardeştik, belki anne kız, benden sadece 2 yaş büyüktü, muhakkak birbirimiz ile bir bağımız vardı. Şimdi onu çok özleyeceğim, çok üzülüyorum, kabullenemiyorum, çok ağladım ama huzura kavuştuğu için sevinmeliyim, yolu ışıklarla dolsun, ışık olup aksın, benim güzel arkadaşım.

1 yorum:

ibeking dedi ki...

kanser ve hilal hoca ne alaka dedim durdum. beslenme düzgün, maneviyat düzgün, ruhu güzel, vücudu güzel, hayatta duruşu güzel ama işte bak onu da aldı götürdü yalan dünya. yolu ışık olsun. çok üzgünüm.