27 Ekim 2010

Tefekkür

""""Tefekkür derin düşünme, nesnelerin algısından soyutlanıp bilincin kendini kendisine nesne yapabilme edimi. Kendinin ben olarak farkındalığına erişip varlığın birlik ve bütünlüğü ile bağ kurmak. Yani öğretilmemiş, öğrenilmemiş, ama yaşanmış, yani nefiste deneyimlenmiş özsel bilginin eylemi....
Öncelikle nesnenin bilinç üzerindeki etkisi kısılmalı. Sokağın gürültüsünden, hatta müzikten, giderek günün kulakta uğuldayan vızıltısından kurtulmak gerekir. Kuş öter, sinek konar, araba fren yapar.... Bırakmazlar ki düşünebilsin, kendiyle buluşabilsin insan. Yine de akıl günün etkileşiminden kendisini koparıp içinde bulunulan âna yaklaşmalıdır. Etrafındakilerin dırdırlarına kulak vermeyerek içteki karanlığa yüzünü dönmeli ve dıştan gelen etkilere karşı umursamaz olmalıdır.
     Karnı çok aç olmamalı mütefekkirin, aksi takdirde uzaklaşılmaya çalışılan bedenin algısı kendini daha fazla hissettirir. Soyutlanmaya ve ihtiyaçsızlığa ulaşmaya çalışılırken, her tür yemeğin kokusunu algılar beyin. Tam tersi de insan üzerinde aynı güce sahiptir. Dolu bir mide ruha ağırlık vereceğinden, düşünme ve hakikati arama isteği çeşitli bahanelerle bilinçten uzaklaştırılır. Tatlı bir rehavet çöker ve yanıldığında vicdan azabı olarak kendini gösteren uykuya teslim olur insna. Buna şeytanın fısıldaması diyenler de vardır. Tuvalet ihtiyaçlarının da görülmesi ve masanın başına bu nevi ihtiyaçlardan temizlenmiş olarak geçilmesi gerekir. Aksi takdirde, tefekkür doğanın çağrısına yenik düşer ve insan kendisini klozet başında bir eli yanağında düşündüğünü unutmamaya çalışarak bulur. Ve tuvaletten sonra devam edilmeye çalışılan tefekkür, uyandıktan sonra tekrar aynı rüyaya devam etmeyi istemek kadar beyhûdedir.
     Çok parası olmamalı tefekküre soyunan insanın. Varsıllık sahip olunanları getirir bilince sürekli. Konut vergisi, apt toplantısı, aidatlar, motordan gelen garip ses zihnine takılır ve zenginliğin zahmeti olarak durur müteferrikin önünde. Zenginlik sahte bir sahiplik hissi verir, sanki gerçekten sahipmiş ve ebediyen ayrılmayacakmış gibi gelir insana. Ne yazık ki fakirlik de benzer şekilde dikkatin kaybolmasına neden olur. Yarın için çekilen kaygılar, yerine getirilememiş sözler, fantaziye dönen umutlar, içinden çıkılamayan hesaplar.
Yine de tefekkür için en öenmli şart sağlıklı olmaktır. En ufak bir uzuvda meydana gelebilecek bir arıza vücudun tamamını uyaracağından, bedenden çıkıp düşünce okyanusuna dalmak mümkün değildir. Sağlık, sıhhat tam ve kâmil olmalıdır. Sağlam kafanın sağlam bir vücuda gereksinim duyduğu savı buradan ileri gelir. Psişik etkileri anmaya gerek dahi yoktur. Zira psişik etkilerin tefekküre olan olumsuz etkisi, bedenin etkisinin on katıdır. Vesvese ve tasalar külliyen bir kenara itilmelidir.
       Ayrıca hava şartları da çok önemlidir. Soğruk bir hava sürekli olarak titreyen ve ısınmak için iradeye yalvaran zavallı bedeni avucuna alır. Sıcak ise en korkunç düşmanıdır tefekkürün. Önce terletir, sonra ağır bir uyku başlar. Tefekkür için ilkbaharvari bir iklim şarttır. Dağınıklık ve düzensizlik, alarmı çalan saat gibidir. Tefekküre dalma çabası içindeki insanın dikkatini kendi üzerine çekmeye çalışan kötü niyetli ifritler gibidir dağınık masanın üzerindeki her bir şey. En önemlisi yarının planının önceden yapılması zorunluluğudur, ihtiyaçlar giderilmeli, notlar alınmalı ve eksiksiz bir yarın hazırlanmalıdır. Aksi halde "yarın" veya diğer adıyla "sorumluluk hissiyatı içindeki bilinmeyen sonra" ya hazırlık boğazını sıkar insanın....
       Ya da...
      Aşk olmalı insanda, merak ettiğine çekilmeli samimi duygularıyla. O zaman sağlık sorunları, gürültülü, yarın sorumlulukları, varsıllıklar, yoksulluklar, midenin açlığı tokluğu, sıcak, soğuk... hiç bir şey engel olamaz düşünmeye. Zira düşünce kendi müridine sonsuz eli açıklık içindedir, yeter ki insan düşünmenin zevkli dünyasını istesin. Düşünce yoluyla kendinden zevk almayı dilesin. Düşünme eylemi ile hiçbir yere varılamayacağına iman etmiş düşüncesizlerin isimleri, tefekküre nelerin engel olduğu bölümünde anılmalıdır.
      Doğrusu, derin düşünme aydınlanmayı sağlamayabilir, Tanrıyı da buldurmayabilir, ayrıca tefekkür birçok beklenti karşısında beyhude bir çabaya da dönüşebilir, ama ne olmadığını bilmenin ve dolayısıyle neyin önünde olduğunun farkındalığı ve bu idrak karşısında edinilecek fikir ancak mütefekkirin zevkindedir. Tefekkür geçmiş ile bağlarını koparmış ve yarın ile hepten ilgisiz olarak şimdi ve buradadır.
Yazık ki tefekküre dalmak tasarrufunda değildir insanın, yoksa kim ister yoksunluklar dünyasına dönmeyi....""""

Bu da sözünü ettiğim vakfın "Düşün-ü-yorum" dergisinde yazan sevgili İzzet Erş'in yazısından kısaltarak aktardığım ve çok beğendiğim bir makale.

Hiç yorum yok: