1 Haziran 2010

2.Kütahya Çıkarması

Galiba 2005 senesinde ilk defa Kütahya'ya gitmiştim. Bir arkadaşımın düğünü için. Birkaç arkadaş toplandık, külüstür otobüslerle, arka sıralarda yer bularak, kokular içinde gitmiştik hiç unutmuyorum. Ama olsun mühim olan düğünde bulunmak, arkadaşımızın en önemli gününde yanında olmaktı. Hatta ben önceden gidip kına gecesine bile katılmıştım. Yöresel kıyafetler giymişti çoğu genç kızlar, anneler. Geline kına yakıldı, şarkılar türküler söylendi, daha önce görmediğim güzellikte ve modellerde takılar takıldı, kıymetli taşlardan oluşan aile yadigarı mücevherler, sırma işlemeli kaftan gibi giysiler falan aklım uçmuştu. Bir de Anadolu insanının hal ve tavırları, ömrümde görmemişim böyle yöresel adetler, gelenekler falan. Sonra kocaman bir bahçede kır düğünü, çiçekler, ağaçlar, böcekler eşliğinde, sular akan dereler, köprüler üzerinde, mumlar, ışıklar, masalar, sahne, müzik, danslar, oyun havaları amanınn enn enn olmuştu. Ama dönüş otobüsünün beterliği hala gözümün önünde, daha da bin sene gelmem demiştim. Ama Kütahya değişik bir yerdi, çevredeki Aizanoi tarihi kazı bölgesini, kalıntıları, harabeleri gezmiştik, sonra çini atölyelerine götürmüşlerdi bizi, nasıl çini tabaklar yapılıyor uygulamalı görmüştük, nefis şeyler almış, onları kırmadan eve götüreceğiz diye telef olmuştuk. Şimdi aradan bu kadar zaman geçti, yine bir başka vesile ile gitmek kısmet oldu. Sanki şehrin bir başka bölgesine gitmisiz gibi, sadece meydandaki kocaman çini vazonun olduğu suların aktığı yer hariç hiçbir yeri hatırlamadım.
Bu seferki gidişim "Tasavvuf ve Mistisizm", "Kütahya Foklörü ve Tasavvuf", "Dünden bugüne Kütahya'da Tasavvuf" başlıklı sempozyumları izlemek içindi. Orada yaşayan araştırmacı ve yazar, Tasavvuf hocası Mehmet Dumlu'nun dergahında oturduk, yedik, içtik, söyledik, dinledik, konuştuk, aşk ile dolduk. Dervişler döndü, sevgili Zara billur gibi sesi ile söyledi, ne güzel, ne alçak gönüllü ve sahnede ne kadar muhteşem olan bir hanımmış bayıldım. Dinin, imanın, Allahın, inancın, kitabın, duanın, gönlün, ruhun, kalbin içlerine doğru yolculuk yaptık. Uzman kişilerin birikimlerini dinledik, hikayelerinden ders çıkarttık, bakış ve duruşlarından etkilendik. Bu derya deniz güzelliğin, bu engin kültür ve öğretinin ucundan bir satır daha öğrenmeye çalıştık Gölümüzde olan ama dile getiremediğimiz, içimizde hissedip aktaramadığımız, her zaman öyle olmayı arzuladığımız duygu, düşünce ve duruş ile maddi alemden mana aleme iki güzel gün yaşadık. Yerel sanatçıların yaptığı hat, tezhib, ebru ve halı sanatından örneklerin sergilendiği sergiyi gezdik, yine bir başka seramik ve çinilerin sergilendiği kocaman bir tesiste sohbetler dinledik, alış veriş yaptık. Dostluklar, paylaşmalar, yardımlaşmalar ne güzeldi. Bir de adını unuttuğum bir yerde bir künefe yedik, olmaz böyle birşey, öldüm ve tekrar dirildim. Sadece bunun için bile tekrar gidilir.

Hiç yorum yok: