1 Aralık 2012

Zeki Müren Müzesi

Doğduğumdan beri hayatımızda olan,  annemin çok severek hem sahnede hem plaklarında, radyoda dinlediği, ailece sesine bayıldığımız, benim de büyüdükçe Türk Sanat Müziğini sevmeye başladıkça fark ettiğim, şarkı sözlerini tane tane söylediği için dinlerken anladığım ve hatta bazı bestelerine halâ aşık olduğum, hayattaki duruşunu çok sonraları anladığım, gerçekten büyük sanatçı olduğunu bir kere daha gözlemlediğim Zeki Müren'in Bodrum'daki müzeye dönüştürülen evini gezmeye gittik. Evin konumu, manzarası yeri şahane. Ne çok isterdim onunla komşu olmayı evine ziyarete gitmeyi, terasında oturup karşılıklı kahve içmeyi. Kocaman bir ev, iki katlı, ferah geniş odalar, antre, mutfak, bahçe, balkon derken harika bir ev. Bütün odalar, bazıları bu evinde yaşarken kullandığı, bazıları İstanbul'daki evinden getirilmiş eşyalarla döşeli, çoğu şey onun bıraktığı gibi muhafaza edilmiş. Kostümleri, ayakkabıları, takıları, özel eşyaları camlı dolaplarda sergileniyor, ev eşyaları benim çocukluk, genç kızlık dönemlerinden kalma (Ankara günlerimi anımsattı), sanki zamanda yolculuğa çıkıyorsunuz. Bütün ihtişamlı hayatına rağmen ne kadar mütevazi, ne kadar sade eşyalar. Çok havalı Buick marka otomobili de bahçedeki camekanlı garajda sergileniyor.
Ben onu sahnede seyredemedim, buna hep dertlenirdim, benim gidebileceğim zaman o sahneleri bırakmıştı, burayı gezince daha da çok dertlendim. Sadece yılbaşında büyük sükseyle çıktığı tv programlarından veya İzmir fuarına çıkacağı veya sahnelerde yeni programa başlayacağı zaman basına yansıyan haberlerinden izlerdik ve o programlarda bu sefer ne giyecek, nasıl bir orjinallik yapacak diye merakla takip ederdik. Ama burada o kostümleri yakından görünce aklım çıktı, o devirde bu kostümleri çizip tasarlamak, diktirmek, işlemelerini yaptırmak ve onları sahnede giymek, o renkler, desenler, aksesuarlar, ayakkabılar (meşhur apartman topuklular) hepsi bir alem ve başka dünyadan gelme gibiler. O yıllarda halkın onu büyük bir sevgi ve saygıyla dinlemesi, sevmesi, takdir etmesi, bağrına basması, ödüllere boğması, hayranlarının gazino kapılarında izdihama yol açmaları boşuna değilmiş daha iyi anladım. Belki tenkit edenler de az değildi ama her zaman onu olduğu gibi kabul ettiler, hiçbir zaman toplum dışına itilmedi. Bir an bugün geldiğimiz noktada buna inanmak bana bile zor geldi. Bu zamanda olsaydı nasıl olurdu ???
Hele sanatçı tarafı, çizdiği desenler, hepsine ayrı isimler vermiş, bazılarını kostümlerinde kullanmış, bazıları tablo gibi. Gerçekten büyük sanatçıymış, acaba gereken ihtimamı gösterdik mi, hakkını ödedik mi diye düşünmeden edemiyorum. Yazın bu müzeye günde 700 kişi geliyormuş, inşallah hep böyle olur ve yıllarca devam eder, unutmayız. Yolu buralara düşenler burayı gezmeyi sakın ihmal etmesinler.  

Hiç yorum yok: