10 Ocak 2012

Filmler

Bu senenin ilk filmleri, geçen seneden kalan benim görmediğim ve DVD olarak seyrettiğim iki sinema filmi. Vizyonda oldukları zaman hakkında bir sürü yazılar çıkmıştı, yorumlar yapıldı, reklamları oldu, oyuncularla söyleşiler oldu, hepsini okuduk, dinledik ama bir türlü zamanında görememiştim. Böyle olunca da söylenilenlerle, senin seyredip hakkında düşündüklerin ne kadar örtüşüyor, ne kadar katılıyorsun, ne kadar ayrılıyorsun, bunu anlamak benimki gibi zaman alan bir eylem oluyor. Keşke sıcağı sıcağına görseydim diyorum. Ama hiç görmemekten daha iyidir, sonradan görmek ve sindirmek, diye düşünüyorum.
Birincisi  Handan İplikçi'nin "Çınar Ağacı" filmi. Ne kadar tanıdık, ne kadar günlük, belki çoğu evde yaşanan, büyük bir çoğunluğumuzun başına gelen, başından geçen bir hikaye. Memleketimizde hala yaşlıların, en huzurlu, en rahat, en keyifli yaşayacakları  zamanlarını ne yazık ki çocuklarına bir yük müş, bir sorun muş gibi yaşadıkları, hiç istenmeyen konuşma, davranış, durum ve muameleye maruz kaldıkları dönem olması ile mutsuz oldukları bir durum, bir gerçek. Herhalde bundan daha güzel anlatılamazdı. Dört çocuk, damat, gelin, torunlar, kızı, oğlu hepsi tekmili birden. Memleketten insan manzaraları, karakter farklılığı, yapı, duruş, davranış şekilleri, herkesin kendine göre haklı nedenleri, kendini haklı gördüğü yer ve zamanlar. Hepsinin yerine kendini koyarak bakarsan hak vereceğin şeyler. Ama dışarıdan bir göz olarak bakınca yaptığın kritikler, ben olsam ne yapardım düşünceleri, ama olur mu canım nidaları, e o da haklı şimdi kabullenmeleri. Gülmek, ağlamak, en küçük toruna bayılmak, anneanneye hayran olmak, her roldeki sanatçının rolünün hakkını dibine kadar verdiğini seyretmek ve hayran olmak. Çok güzel bir film, bayıldım, keşke herkes seyretse, ama herkes, anneler, çocuklar, torunlar, anneanneler, damatlar, gelinler herkes seyretse, hemen elinde ne varsa kıymetini bilse ne güzel olur. Benim gibi doyamadan gidenlere rahmet okur. Ne anneanneme, ne anneme doyamadım.

Hiç yorum yok: