11 Aralık 2009

Kasım - Aralık

Epeydir yazamadım, ne yazayım diye düşündüm. Elim varmadı, içimi dökemedim. Şimdi yine açıldım galiba. Ne kötü bir kasım ayı geçirdim. Ankara'dan okuldan iki arkadaşımın anneleri, bir İtalyan arkadaşımın annesi ve iki kızkardeşi, bir başka arkadaşımın k.validesi ve daha uzaktan yakından tanıdığım birçok kişi öldü. Arka arkaya habire ölüm haberi aldım. Ankara'ya cenazeye gittik, zor günler geçti, eski hatıralar canlandı. Eski evimizin, okulun yollarından geçtim, annemi babamı tekrar düşündüm, hele annemi ne kadar erken kaybettiğime esef ettim, ne kadar çok özlediğimi bir kere daha hissettim. Zaten Kasım onun öldüğü aydı, 18 yıl geçmiş. Nasıl olur diye düşününce kafam bulanıyor, hala kabullenemiyorum.
Hayatın nasıl hiçbirşey olmamış gibi hızla akıp gittiğine şaşıyorum, benim de diğer insanlar gibi hiçbirşey olmamışçasına nasıl herşeyi unutup tekrar normal hayatı yaşayabildiğime hayret ediyorum, esef ediyorum, nasıl olur yaa diyorum. Ama oluyor işte, ister kabul et ister etme, bu kadar acımasız, bu kadar dümdüz herşey devam ediyor.
Sonra iki arkadaşım ciddi ameliyat geçirdi. Çok şükür iyiler, sonra bir arkadaşımın kötü hastalığa yakalandığını öğrendim. Ne kadar genç, ne kadar güzel, ne kadar hayat dolu bir kadın, çok klasik olacak ama herkese gelirde ona gelmezdi bu hastalık. Nasıl olur, neden olur, ne kadar zaman diye sorgularken yıkılıyor insan. Allahtan kendisi bizden daha kuvvetli, neredeyse bizi teselli ediyor. Nasıl hazırım herşeye, nasıl herşey kabulümdür diye dimdik duruyor, ağızım açık bakakalıyorum ona. İnşallah mucize olur, bunu da yener, herşey geçip biter, bütün duam böyle onun için.
Sonra Aralık geldi, soğuklar başladı, bu evde ilk defa kış yaşayacağım, ilk defa kombi ile ısınmayı göreceğim, ısınacakmıyım- kaç para gidecek hesapları arasında gidip geliyorum. Eğer sabah çok yağmur yağmıyorsa yine yürüyüşe, koşuya çıkıyorum bir saat spordan sonra gazetemi alıp eve dönüyorum, kahvaltı, gazete, kahve derken öğlen oluyor. Öğleden sonraki kasvetli saatler bazen çok çabuk, kolayca bazen çok zor, çok uzun geçiyor, hatta geçmiyor.
2009 senesi de bitiyor, yine aynı düşünceler içinde, nasıl oldu nasıl geçti, nasıl böyle çabucak oldu hisleri ve konuşmaları içindeyim. Herşey sanki bir göz açıp kapayana kadar oluyor. Benim anlamam hazmetmem bu hıza yetişmiyor. Yine bütün sokaklar, mağazalar süslenme püslenme telaşı içinde, insanlar hediye alma, ne giyecek, nereye gidecek planları içinde koşuşturmaların en hareketlisi yaşanıyor sanıyorum.
Ama burası o kadar sessiz sakin, o kadar dünyadan kopuk gibi duruyorki, hayat varmı, yoksa başka bir gezegendemiyiz diye düşünüyorum çoğu zaman. Tabi insanın o andaki haleti ruhiyesine göre bu güzel, avantajlı, rahat bir durum da olabiliyor veya kabus gibi sıkıcı, depresif bir durum da olabiliyor. Şehir karmaşasından uzak, araba park problemi olmayan, yeşillik içinde temiz havası olan, sessiz, sakin bir yer, huzur diyarı. Veya bazen benim için ölsem kimsenin duymayacağı, yapacak hiçbirşey olmayan, insanların bile ortalıkta gözükmediği, hiçbir aktivitenin olmadığı dümdüz biryer. Benim gibi şehir çocuğu için tam açık hava hapishanesi.
Hadi yine olumlu düşünelim, bardağın dolu tarafına bakalım, hoş ve avantajlı yönlerini görelim....

Hiç yorum yok: